30 Kasım 2010 Salı

Hayata Dair

neden mutsuzsunuz?

çünkü düşündüklerinizin yüzde 99,9'u
yaptığınız her şey ,
kendiniz için.
ama kendiniz yoksunuz
çin sözü

29 Kasım 2010 Pazartesi

Zuhal'in Kahvesi

Bazı insanların hayat hikayeleri çok özeldir çok imkansızdır. Zorluklardan zirvelere çıkmayı başarmışlardır.Herkes altın kaşıkla doğmuyor hatta tam tersi bazıları hayata 2-0 yenik başlıyorlar.Çok kötü şartlara şansız başlangıçlara rağmen büyük başarılar elde etmiş insanlar vardır.Tarihe geçmeyi başarmışlardır. Bu insanlar kapılar çok kez yüzlerine kapansada kendilerine inanmışlardır. Bu hikaye gibi hayatları okuyunca hiç birşeyin imkansız olmadığını, azmin zaferini ve insanın ne kadar büyük olabileceğini anlıyoruz.İnsanoğlu inatla savaşır,yeteneklerine güvenir ve asla pes etmezse başarı mutlaktır. Kapılar kapanır yeni kapılar fırsatlar doğar. Hayalleri olan cesur insanlar kazanır.

Hans Christian Andersen Danimarkalı ünlü masal ve roman yazarı,eserleri 150 dile çevrilmiştir.En popüler çocuk masallarının yazarı olan Andersen'in hayatı tam bir acıklı film gibidir.Çok fakir bir ailede doğmuş,babası küçükken ölmüş 11 yaşından itibaren akıl hastanesi, çamaşırhane, marangoz da çalışmış.Görünüşü alay konusu olan,dalgın,komik yürüyen ve yarı kapalı gözlerle dolaşan bir çocukmuş.17 yaşında 10-11 yaşında çocuklarla okumuş.Korkuları , endişeleri olan akıl sağlığı pek iyi olmayan biri için çok güzel hikayeler yazmıştır.Üniversiteden sonra şöhreti yayılmaya başlamış.Dickens,Hugo, Balzac, Mendelssohn,Alexandre Dumas ile dostluk kurmuş.
" Çirkin Ördek Yavrusundaki sakar aykırı tip adeta kendisiydi. Mutsuz ve travmalarla dolu çocukluğuna ragmen çocuklara yönelik çok güzel masallar yazmıştır.

Leonardo da Vinci İtalyan mimarı, mühendisi, mucidi, matematikçisi, anatomisti, müzisyeni, heykeltıraşı ve ressamıdır. En tanınmış yapıtları Mona Lisa ve Son Akşam Yemeği'dir.
Leonardo da Vinci İtalya'nın küçük bir dağ kasabasın da gayrimeşru bir çocuk olarak doğmuştur. Bu yüzden üniversiteye gitmek ve saygın bir meslek edinme hakkı olmamıştır.Ama o bir dahi sanatçı olarak hayatı boyunca bir sürü eser üretmiştir.13 bin sayfalık bir defterin de bir sürü önemli proje yer almıştır. Üniversiteye gidemiyen, babasının soyadını alamıyan Da Vinci 67yaşında Fransa da kendine ait bir sarayda ünlü ve zengin ölmüştür.

Başarılı zorlu hayat hikayelerini okumayı severim. Nerden nereye gelmiş insanları merakla takdirle hayretle okurum.Londra da yaşayan restoran sahibi Hüseyin Özer de onlardan biri ilham verici bir hikayesi var. Hayatı büyük zorluklarla geçmiş en büyük arzusu okumakmış.
Daha 11 yaşında bir çocukken köyünü terketti Hüseyin Özer. Ankara, İstanbul derken Londra'da buldu kendini. Parçalanmış bir ailenin 'ezik' çocuğu iken şimdi merkezi Londra'da olan 'Sofra', 'Özer' ve 'Granita' adlı 15 restoranın sahibi.
"Allah beni bilhassa lokantacı yapmış. Aslında hiç istemedim lokantacı olmayı, hep kaçtım.
Ama yine lokantacı oldum. Ekmek bulamıyordum ya küçükken, Allah'ın gücüne gitti, inadına lokantacı yaptı beni. Herkese ekmek, yemek veriyorum.
Sokak köpeklerine benzetirim çocukluğumu.Sokak köpekleri açtır ama kendini sevdirmeyi ister.
Ben de kendimi sevdirmeye çalışırdım hep. Bir sokak çocuğu olarak tuvaletlerde yattım, dünyanın en zenginleri arasında gösterilmeye alışmam zor oldu.
Kızılay'da tuvalette kalıyordum. Çakmak gazı dolduruyordum. Bir ciğerciyle anlaşmıştım, bana 75 kuruşa yarım ekmek arası ciğer veriyordu. Meyhanede çalışıyordum, günde bir kez ciğer ekmek yiyordum ama karnım yine de doymuyordu. Para kazanmaya başlamıştım. Kalmak için bir kömürlük tuttum. Hayatımın en güzel günleriydi. Yatağım vardı artık, kömürlük de olsa bana ait bir yer vardı. Buz gibiydi, soba yoktu. Ama yine de mutluydum. Hayatımın en önemli kararlarını o kömürlükte verdim. Mesela İngilizce öğrenmek gibi.
Para kazanmaya başlayınca, zaten amacım İstanbul'a gitmekti. Bunu başardım da. İstanbul'da bir İngilizce hocasıyla tanıştım. Haftada iki günlüğüne tuttum onu. Param ona yetiyordu. Öyle öyle ilerlettim
11 yaşımdayken ve Demirel başbakanken okumak için ondan yardım istemiş ve olumsuz yanıt almıştım. Demirel beni okutmadı ama Allah bana onun adını taşıyan üniversitede konferans vermeyi nasip etti. Bugün de Londra'da saygın bir üniversitede 'nasıl milyoner olunur' dersleri veriyorum. Allah'ın işine bakın. "
"En büyük hayalim bodrum katta bir evdi. Ben hep aşağı bakardım, yukarılara bakamazdım. Aşağıda da bodrum katlar var tabii. Orada yanan sobalar, sobaların üzerinde kaynayan çaydanlıklar bende 'yuva budur' duygusu yaratırdı. Hep böyle bir yuvam olsun istedim "

"Mağlubiyet son derece motive edicidir. Dibe vurduğunuzda en tepeden başka gidecek yeriniz kalmaz." Sang H.Kim
Frida Kahlo Meksikalı ünlü kadın ressam,marjinal, hafif bıyıklı, tek kaşlıydı. Altı yaşındayken geçirdiği çocuk felcinin sonucu olarak bir bacağı özürlü kalmış.18 yaşında geçirdiği bir trafik kazası bütün hayatını değiştirdi ,okuldan eve dönerken bindiği otobüsün tramvayla çarpışması sonucu çok kişinin öldüğü kazada, trenin demir çubuklarından birisi Frida’nın sol kalçasından girip leğen kemiğinden çıkmıştı.Bir yıl yatalak kalıp yürümeyi başardı. Kazadan sonra tüm hayatı korseler, hastaneler ve doktorlar arasında geçti; omurgası ve sağ bacağında dinmeyen acıyla yaşadı, 32 kez ameliyat edildi ve 46 yaşında çocuk felci nedeniyle sakat olan sağ bacağı kangren yüzünden kesildi.
Kazadan sonra hastaneden çıkan Kahlo, ailesinin teşviki ile sıkıntı ve acıdan kaçmak için resim yapmaya başladı. Yatağının tavanındaki aynaya bakarak oto-portreler yaptı.Bedensel acılar ve büyük aşk çılgınlıkları ile dolu bir hayatı oldu.
Sık sık sağlığı bozulan Frida, dayanılmaz acılarla başa çıkmak için bütün gücüyle resim yapmış, yalnız ülkesinde değil, Amerika ve Fransa’da sergiler açmıştır.Hayatı boyunca büyük bedensel acılar çeken Frida 47 yaşında öldü. Resimleri dünya çapında büyük şöhret ve başarı elde eden ilk Meksikalı olmuştur.

Walt Disney depodaki fareden dünya çapında bir çizgi kahraman çıkardı...
"Peşinden gidecek cesaretiniz varsa bütün rüyalar gerçek olabilir
Hayal edebilirseniz yapabilirsiniz. Her şeyin bir fareyle başladığını hiç aklınızdan çıkarmayın." diyor Walt Disney...
Kendilerine yoktan bir hayat yaratıp çok iyi yerlere gelen insanlar fazla değildir.Herkesin örnek alıp ders alması gereken insanlardır bunlar. Akıl, hırs, azim,zeka,yokluk, yoksulluk,sabır,acılar, nefret, öfke,intikam her ne ise onları tetikleyen ... İnsanlık tarihindeki en büyük başarılar buluşlar büyük yıkımlar ve kayıplardan sonra olmuştur.İkinci dünya savaşın da kamplardaki insanlık dışı şartlara ragmen hayatta kalmayı başaran insanlar vardı.Nasıl başardıkları sorulunca " her şeye ragmen burdan kurtulup kendilerine yapılanları bütün dünyaya anlatmak ve işkencelere ragmen hayatta kalarak intikam almak ..herşeye ragmen hayatta tutunmak insanlık üstü gayretlerle"

Birbirinden farklı zamanlar da farklı işlerde başarılı olmuş insanların hikayeleri bunlar belki daha da büyük işler yapanlar vardır ama hepsinin hayatından alınacak dersler vardır.İnsan isterse

"İnsanoğlunun içinde uyuyan güçler vardır; kendisi bilse şaşırır. Çünkü bu güçlere sahip olduğu aklından bile geçmez. Bu güçleri uyandırıp eyleme geçirebilse, o kişinin hayatında büyük bir devrim olurdu."Swette Marden

28 Kasım 2010 Pazar

Film


"Masallar uyumak için anlatılır ama bu masal uyanmak için anlatıldı...."




Çağan Irmak’ın kendi deyimiyle “en güler yüzlü filmim” diye tanımladığı Prensesin Uykusu, uyanınca okunacak bir masalı anlatan güzel bir film.Zevkle izlenecek hem güldüren hem ağlatan samimi , içten hayata dair bir film...Hayatta iyi insanların da olduğu güzel şeylerin de olabileceğini anlatan sıcacık bir film.








Ben kimin uydusuyum uymadı mı sorgusuyum
Hala eski duygusuyum prensesin uykusuyum
Bir avuntu dolgusuyum terkeder beni korkusuyum
Hala eski duygusuyum prensesin uykusuyum
Uyanmaz mı… banagelince zaman durmaz mı
Uykusuz rüyasız bana gelince hayat neden masalsız bilmem
Bir masalın yokmuşuyum Ben hiç ben olmuş muyum
Hala eski duygusuyum prensesin uykusuyum

Redd Grubunun Prensesin Uykusu Şarkısı ilham olmuş Çağan Irmak'a.....
Bir kütüphanede memur olarak çalışan Aziz, kendi küçük dünyasında sakin ve huzurlu bir hayat sürdürmektedir. Bir gün, mahalleye yeni açılan kuaförün sahibi Seçil ve 10 yaşındaki kızı Gizem, Aziz’in oturduğu apartmana taşınır. Aziz’in yeni komşularıyla renklenen hayatı, küçük kızın daldığı uzun uykuyla gölgelenir. Gizem’in daldığı uykunun tetiklediği bambaşka olaylarla, sıradan görünen ama aslında rengarenk karakterlere sahip bu insanlar birlik olup, kaderi değiştirmeye çalışırlar.

Aziz’in günlüğünden:
"Kader değiştirilemez, değiştirilirse kader olmaz diyenler var. Olmasın varsın. Hiç bir şeyin değiştirilmeyeceği bir dünyada yaşamak ne umutsuzca olurdu öyle değil mi? Başına gelmiş kötü bir olay, öyle bir gün gelir ki olması gerektiği için olmuş ve daha iyi bir şeye neden yaratmıştır. Bilemezsin."

27 Kasım 2010 Cumartesi

Hayata Dair

Küresel çapta yapılan bir ankette insanlara onları en çok neyin mutlu edeceği sorulmuş. Dünyanın her yerinde mutluluk beklentileri aynı. Sevmek ve sevilmek... Kendimiz ve ailemiz için mutlu bir hayat istiyoruz...

Tamam, paranın da önemi var ama sevgi kadar önemli değil. Sağlık kadar da önemli değil. Sosyal bilimcilere göre insanı her gün mutlu edecek beş unsur şunlar: Bağlılık, aktif olmak, farkında yaşamak, öğrenmek ve vermek. Sürekli daha çok ayakkabıya ve daha az kırışığa sahip olmam gerektiğini gözümün içine sokan nörotik bir toplumda yaşarken, insan bazen hayatı yaşamaya değer kılan küçük şeyleri fark etmeyebiliyor. Elle tutulabilen şeylerin cazibesine kapılıp peşinden koştururken, aslında elle tutulamayan değerler, kötü bir ruh halinden çıkmanın en etkili yolu. Kendime ara ara soruyorum: "Her gün zamanımı nasıl geçirdiğim konusunda ne hissediyorum?" Şöyle bir düşündüm de, hayatımı yaşamaya değer kılan şeyler hiç de ulaşılamayacak şeyler değil...
Sabah kahvaltılarım, her mevsim değişmeye başlayan renkler için hissettiğim coşku, Cumartesileri tanımadığım insanlarla kurduğum bağ, söylemek istediğimi olduğu gibi yazıya aktarabildiğim anlar, 'Guguk Kuşu' ve 'Roger Waters' gibi hayatıma dokunabilen filmler, müzisyenler, sabah erken saatte denize girmenin keyfi, sevdiklerimle çay sohbetleri, Mira'nın yüzü... Koşullar istediğiniz gibi gitmese bile hayatta bu perspektifi kaybetmemek gerekiyor. Zor şartları yumuşatabilecek yollar bulabilen bir sistemimiz var. 'Her şeye rağmen' mutlu olabilme sanatı, pek çok kişinin düşündüğü gibi sıkıcı ve naif insanlara ait bir özellik değil, aksine günlük ve ısrarlı bir pratiğin sonucu kazanılan zor bir yetenektir. Mutluluk bir bakış açısı ve tavırdır... Kendime her gün hatırlattığım bir şey var; yaşlandığımda, geriye dönüp baktığımda koşulsuz ve beklentisiz sevmiş, paylaşmış, bu dünyayı daha iyi bir yer yapabilmek için kendime düşeni yapmış olduğumun, en azından uğraşmış olduğumun tatminini yaşamak istiyorum. Benim hayatım bunun için yaşamaya değer.
ELVAN DEMİRKAN





Hayata Dair

"İnsanın bir çatının altında uyuması kadar güzel şey yok .Yürümek mesela, yürüyebilmek gibisi yok. İstediğin yöne, istediğin kadar gidebilmek. Evde kalıp kalmamaya, duş alıp almamaya özgürce karar vermek mesela. İstediğini yiyebilmek, ne yemeyeceğini seçmek mesela... "


Even the Slience Has an End.-Sessizliğin Bile Sonu Vardır...-
Yazarı Ingrid Betancourt.


*Ingrid Betancourt Kolombiyalı. Öğrenimini Paris’te yapmış, orada evlenip çoluk çocuğa karışmış, politikaya girmiş ve sonunda kendini Kolombiya başkanlık seçimlerinin en güçlü adaylarından biri olarak bulmuş genç bir kadın.Seçim gezisi için gittiği bir yerde ülkenin hal ve gidişatından memnun olmayan bir grup gerilla tarafından kaçırılıp, Amazon Ormanları’nın kuş uçmaz kervan geçmez bir noktasında altı buçuk yıl boyunca esir tutulmuş.

26 Kasım 2010 Cuma

Yemek Gazetesi

Susam ile pekmezin ölümsüz aşkı: Simit

Fakir yiyeceği’ diye bilinir ama zenginler tarafından da sevilir simit... Dumanı üstünde tüten, çıtır çıtır bir simide kimse kolay kolay “Hayır” demez. Kentlinin en basit mutluluk kaynaklarından biri olan simit, bugün simit sarayları sayesinde sadece sabah ve akşamları değil, artık her an ulaşılabilir bir lezzet. Ancak her yerde de simidin tadı farklı... Mesela İzmir’de yediğiniz gevrekle, İstanbul simidini bir tutabilir misiniz? Tabii ki hayır...




GEVREK TADINI KAYBETTİ
Peynir, zeytin, ekmek ve yoğurt üzerine kitaplar yazan siyaset bilimci Artun Ünsal, şimdi de simidin kitabını yazdı. ‘Susamlı Halkanın Tılsımı’ isimli kitap kesinlikle akşamüstü saatlerinde okunması gereken bir çalışma... Çünkü simitten girip eski kaşardan çıkıyor, arasına tavşan kanı demli çay da giriyor ve insanın karnını fena halde acıktırıyor. Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan kitapta, sadece İstanbul’un değil Türkiye’nin tüm simitleri anlatılıyor.Ünsal kitapta iyi simidin sırrını; unun kalitesi, fırının ısısı ve ustalık becerisi olarak özetliyor. Eski simitlerin o gevrek tadının kaybolmasını ise, odun ateşiyle pişiren kara fırınların uygulandığı ‘sıcak pekmezleme’nin artık çok az yerde yapılıyor olmasına bağlıyor


Eskiden nohut ya da çiçek mayası kullanılarak yapılan, kazanlarda kaynayan pekmeze atılıp soğutulduktan sonra da fırına verilen simitler; bugün hazır yaş mayalarla soğuk pekmezleme bile yapılmadan fırına veriliyor.
Simit fırınlarının kapatılmasıyla, simit işinin ekmek fırınlarına kalması da cabası! Ekmek fırınları hem kocaman, hem de tatsız simitler pişirdiğini savunan Artun Ünsal; simidin karın doyurma aracına dönüşmesinin de, lezzetini azalttığını söylüyor.






OSMANLI ÖNCESİ KAYNAK EKSİK

Artun Ünsal, “Simidi ilk kim yaptı?” sorusunu; Orta Asya’dan Balkanlara dek örnekler verdikten sonra, aynı adı taşısalar da farklı ürünler söz konusu olduğunu ve İstanbul simidiyle ilgilerinin bulunmadığını iddia ederek, “Gereksiz bir soru” olarak nitelendiriyor.
Simidin halka şeklinin, onun kıtır kıtır pişmesi açısından önemli olduğunu, başka ülkelerin benzer ürünlerinden örnekler vererek ortaya koyan Ünsal; Osmanlılar öncesine ilişkin güvenilir kaynaklar bulunmaması nedeniyle, simidin tarihini Osmanlı döneminden itibaren ele alıyor.

22 AYAR OSMANLI ALTINI

Eskiden en çok Beylerbeyi’ndeki simitlerin sevildiğini, Beşiktaş civarında olduğu rivayet edilen tarihi Hasan Paşa Fırını’nın simidinin de çok ünlü olduğunu ya da iyi pişmiş bir simide “22 ayar Osmanlı altını renginde” dendiğini biliyor muydunuz?
Sabah-Günaydın







Zuhal'in Kahvesi

"Hergün sizin başyapıtınız olsun" Jhon Wooden

"Sabah güneşin ışıklarıyla doğdum ve gece uyuduğumda bugünlük öleceğim. Hergünü ayrı bir yaşam olarak sayın" Seneca

Herkes doğru zamanı, yıldızların en parlak, güneşin en tepede, ayın en ışıldayan anını bekliyor.Hayatı yaşamak bir şeylere başlamak için hep bir bahane mi buluyoruz.Ya geçmişe takılı kalıp yada geleceği mi bekleyerek geçiyor. İnsan erteledikçe hayatı kaçırdıkları daha da çok olur.Yarın değil, dün değil bu gün yaşanan.Yaşam da hep büyük önemli şeyler olmak zorunda değil mutlu olmak için belirlenen şartlar belki hiç olmayacaktır.Küçük, basit ama güzel şeylerde mutlu edebilmeli insanı...güneş doğar,çiçekler açar, yıldızlar parlar, kuşlar uçar, yağmur yağar yapmaları gereken ne ise rahat, sorunsuz yerine getirirler. Ama insan dışında huzursuz ve zor olan insan dışında....
Herkesin Keyfi Yerinde çok güzel bir filmdir. Frank Goode, çocuklarına iyi bir gelecek hazırlamak için çok çalışırken onların hayatında olmayı başaramamıştır, karısının ölümünden sonra, ülkenin farklı şehirlerinde yaşayan çocuklarını bir araya getirme hevesiyle, yollara düşer. Çocuklarıyla karşılaştığında ise, çocuklarının sürdürdükleri hayatla, kendi bildikleri arasında dağlar kadar fark olduğunu görür.Geriye döndüğünde çocukların hiçbirinin istedikleri mutlu başarılı mükemmel hayatları kuramadığını görür "zamanı geri alabilseydim eğer onlardan daha az şey isterdim onlara sadece mutlu olmak için çalışmalarını söylerdim "der.........
Hayatta hiçbir şey bizim istediğimiz gibi sorunsuz olamaz ve mükemmellik hiç bir zaman yoktur.İnsanoğlunun beklentileri sonsuz kaynakları sınırlı oldukça hep bir şeyler eksik kalacaktır.Hayatı ıskalamak insanın en büyük lüksüdür, hep bir şeyler bahanedir ertelemek için yaşamı ...ölümleri yaşadıkça insan ne çok pişman oluyor yitirilmiş ümitlere,hiç gerçekleşemeyecek ideallere,yaşanmamış sevgilere ...keşkeler çoğaldıkça hayatında geri dönüş daha zorlaşır.Yaşanmamışlıklar yaşlılıkta daha da zor gelir. Duygu Asene ne güzel demişti "hayatta en çok pişman olduğum şeyler pişman olacağım diye yapamadıklarımdır"
Hayatı ertelemek hep bir şeylerin olma ihtimaline göre planlamak mutlu olmak için yarını beklemek en kötüsüdür.İnsanın öğrenmesi gereken en temel şey rahatlayabilmektir.Enerjinin hiç bir yere ne geçmişe ne geleceğe gitmediği şimdiki an da kalabilmektir,olduğun gibi mutlu olabilmek yaşamdan keyif alabilmektir.


kapı ne kadar dar olsa da
cezam ne kadar ağır olsa da
kaderimin efendisi benim
ruhumun kaptanı benim
Henley
Hayat mükemmel değil çocuklar aileler mükemmel değil herşey tam olmak zorunda değildir.Önemli olan yaşayabilmek, olgunlaşmak ,öğrenmek hayatı, toleranslı olmak ömür yolculuksa eğer keyifle yolalabilmek. Beklentiler çok fazla hep bir koşturmaca hep bir kaygı ve telaş mı yaşanan.Cenneti bu dünya da yaşayabilmek.


Eger,yenıden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz,sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadıgım kadar,
Çok az şeyi
Ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doguşu izler,
Daha çok dağa tırmanır,daha çok nehirde yüzerdim.
Görmedigim bir çok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım oludu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım .
Yeniden başlayabilseydim eger,yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem yaşam budur zaten.
Anlar,sadece anlar.Siz de anı yaşayın.
Hiçbir yere yanında su,şemsiye ve paraşüt almadan,
Gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eger ,hiçbir şey taşımazdım.
Eger yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder,güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım,bir şansım olsaydı eger.
Ama işte 85'indeyim ve biliyorumn...
ÖLÜYORUM....


Jorge Luis Borges
Arjantin-1985


kısa yaşamışlıklar, yaşamamışlıklardan daha iyidir , geriye dönüp baktığınızda keşkeler,eğerler, amalar çoğunlukta olmasın
insanlar değişir,insanlar mutlu olur mutluluk üzerinde uzmanlaşılacak bir konudur.

Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.
Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya herşeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telaşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.
Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vakit olmadı

Behcet Necatigil

Hayatımızın tek bir başlangıcı vardır,sonunun ise nerede bittiği malüm... araları nasıl dolduracağı insana kalmıştır.Doğarken aldığı ilk nefesi hayatı boyunca içinde tutarmış insan ölürken de o yıllardır içinde tuttuğu nefesi verirmiş. Son nefesini huzurla verebilmeli...







25 Kasım 2010 Perşembe

Hayata Dair


Sık sık başkalarına içimizi dökeriz ve bu arada gücümüzü kaybettiğimizi fark etmeyiz.Bir düşünceyi hevesle içinizde taşıyıp gerçekleştirmek için gereken gücü içinizde bulabilirsiniz.Ancak bir düşünüzü bir başkasına anlattığınızda, bu onun düşünce çizgisine uymayabilir ve sözleriyle şevkinizi kırabilir. Ne kadar geçerli bir fikir olduğunu görmeyebilir.Söyleyecekleri sona erdiğinde tüm ümidiniz kırılmış, geriye hiçbir şey kalmamıştır.Başkalarının deneyimlerinden yararlanacağınız zamanlarda olacaktır.Ama alkış ve alayların etkisinde kalmamak için zihinsel imajınızı kendinize saklayın.

%100 Düşünce Gücü

Jack Ensign Addington

Yemek Masası





























































Kırmızı parlak gökkuşağının en dışındaki renktir. Dikkat çeken, ışıldayan, yakınlaştıran, kışkırtıcı, canlı, heyecanlı, iştah açan,uğur getiren bir renktir .Kırmızı yılbaşının ve aşkın rengidir .Bu günlerde her yer kırmızıdır ...........

Yemek Masası

















Yılbaşı yaklaşıyor heryer ışıl ışıl, pırıl pırıl parlıyor pek severim yılbaşı için süslenmiş mağazaları vitrinleri insana ayrı bir coşku, ümit, keyif verir ışıklar yeniyıl şarkıları bol bol kırmızı yeni yılda her şey güzel olacak moduna mı hazırlıyor belki yeni başlangıç yeni bir hayal .........yeni yılın rengi de kırmızıdır süsler tabaklar yemek masaları kırmızı ile ayrı bir güzel oluyor

24 Kasım 2010 Çarşamba

Hayata Dair


Hırs insanların ruhunu zehirledi, dünyayı bir nefret çemberine aldı...
Hepimizi kaz adımlarıyla sefaletin ve savaşların içine sürükledi...
Hızımızı artırdık, ama bunun esiri olduk...
Bolluk getiren teknoloji bizi yoksul kıldı...
Edindiğimiz bilgiler bizi çıkarcı yaptı, zekâmızı da katı ve acımasız...
...Çok düşünüyoruz, ama az hissediyoruz...
Makineleşmeden çok insanlığa, zekâdan çok iyilik ve anlayışa ihtiyacımız var...
İnsancıl değerlerimizi koruyamazsak hayat korkunç olur, hep yitiririz...
Siz insanlar güçlüsünüz... Makineleri yapacak güç sizdedir...
Bu hayatı olağanüstü bir mutluluk serüvenine çevirecek olan yine sizlersiniz...
Öyleyse, insanlık ve demokrasi adına bu gücü kullanalım;
Ayırımcılık olmayan yeni bir dünya kuralım...

---Charlie Chaplin---

23 Kasım 2010 Salı

Hayata Dair


Pişmanlık duygusu hayatın en büyük engellerinden biri olabilir. "Keşke.." bizi her adımımızda daha da zayıf düştüğümüz bir yoldan aşağıya doğru götürür. Ancak
derinliklerimizdeki sesi dinleyecek olursak benliğimizin bir kısmının, "geçmişi unut...yalnızca devam et" dediğini duyarız. Bu yol bize hayatımızın dışsal dramında
işlerin nasıl gittiğiyle veya gitmekte olduğuyla ilgili duyduğumuz çaresizliği aşmamıza yardım eden bir karar ve esneklik birikimi sunar.
Mevlana diyor ki:

Asla sevgili'den ümidi kesme
Umut sığınma yolunun başlangıcıdır.
O yolda değilsen bile,
En azından yolun başında bekle.
"Yanlış yaptım" diyorsun.
Musa'nın asasını hatırla,
Yılana dönüşerek Firavun'un
büyücülerinin zırhlarını yemişti.
Doğru yolu bulduğunda
geçmişin tüm yanlışlarını yiyecektir.

Belki hayat sizden şimdi geçmişin tüm zorluklara karşın bu ilahi yürekliliği ve esnek kuvveti yansıtan yeri bulmanızı istiyordur.
Bazen hayatın en kötü şartları bizde en iyi olanı ortaya çıkarır.
Sufi'nin Hayat Rehberi -Neil Douglas Klotz-

22 Kasım 2010 Pazartesi

Hayata Dair


Birşeyi yapmak için, onu çok sevmelisiniz. Birşeyi sevmek için, ona delicesine inanmalısınız.
Ernesto Che Guevara

Zuhal'in Kahvesi


Hikayesi olan insanları daha çok merak ederim, hikayesi olan yerler daha çok ilgimi çeker, hikayesi olan şarkıları, şiirleri daha çok severim. Gerçek hayattan esinlenilmiş hikayesi çok derin şiirler, şarkılar vardır. Altın da bambaşka bir şey gizlidir, yaşanmış özel bir olay saklıdır, bazı kelimelerin derinliği daha da çoktur. Nasıl nerde kime yazıldığını çok merak ederim bu kadar yoğun duyguları neyin tetiklediği ilgimi çeker. Bazen bütün bir ömrü kapsayan bir aşktan güzel bir şiir, şarkı yazılmıştır. İlhamın esinlenmenin bir sebebi bir başlangıcı vardır mutlaka. Bazende sadece bir kelimeden ölümsüz bir roman yazılmıştır, yaratıcılık bu dur, Victor Hugo Notre Dame Kamburu'nu kilisenin duvarlarına kazınmış "Kader" kelimesinden ilham alarak yazmış.Yaratıcılığın ve ilhamın nasıl ortaya çıktığı bilinmez ama yaratılan eserler çok güzel. Şarkılar romantik, acıklı ,eğlenceli olabilir insana dair insana ait. Bazı sözler vardırki her seferinde daha da etkisi altına alır insanı, hele bir de arkasın da özel bir hikaye varsa. Kelimelere büyük anlamlar yükleyen ruhunu kalbini ortaya döken insanları takdir ederim.Şarkılar, şiirler insan ruhunun en özel en çaresiz en anlamlı çığlıklarıdır, birilerine iletilmek istenen........

Dargın Değilim , sözleri Sezen Aksu’ya ait olan çok güzel bir şarkıdır, Adnan Menderes’in karısına yazdığı son mektuptaki alıntılarla yapılmış. Sadece çok üzgünüm, dargın değilim, Menderes’in son sözleriymiş, Sezen Aksu da çok güzel sözler ile devam etmiş mektuba...........
Üzgünüm gidenler için
Üzgünüm bitenler için
Sadece çok üzgünüm dargın değilim
Nolur sende beni affet
Kahır değil bu kıyamet
Cezamızı çekiyor gibiyiz
Belki de nihayet
Bir gün çalınırsa kapımız
Tekrar anılırsa adımız
O zaman sarılır kanayan yaramız
Günahlar günahlar günahlar
Gün gelir zaman bizi aklar
Yıkanır ihanetler
Yıkanır ahlar

Şebnem Ferah'ın çok genç yaşta bitkisel hayata giren ve hayatını kaybeden ablası için yazdığı şarkının sözleride çok etkileyici ve acıklı adeta bir yalvarış .......
Deli Kızım Uyan
Gece geçmez gündüz olmaz
Can bu dünyaya dayanmaz
neden
Haykırdım dağlara duymaz
Bekledim günlerce
Yok ki gelen
Karlı dağların ardında biri yaşarmış
Bulut olur yağmur olur
Bize bakarmış
Hem yakın hem uzakmış
Yanakları al almış
Deli kızım uyan
Söylenenler yalan
Deli kızım uyan
Bir tek sensin duyan
Bir tek sensin duyan
Yerde oldum gökte oldum
Sormayın halim ah başım duman
Gönül uslanmayı bilmez düşlerim
Gerçek gerçeğim yalan

12 Eylül darbesinin sembol ismi, 17 yaşında idam edilen Erdal Eren’in son fotoğrafının, “Son bakış”ın ardından
Aysel Gürel ve Sezen Aksu şarkı yazdı.

SON BAKIŞ
Bir söz bitişi gibi son buldu sevişler
Bir yaz güneşi gibi eritir hep bu terkedişler
Bir an duruşu gibi ömrün gidişi gibi
Veda ederken aşk ateşi gibi söner iç çekişler
Aman aman yandım aman
Kurşun gibi izler
Son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda
Aman aman acı yüzler
Kurşun gibi izler
Son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda
Aman aman…

Teoman'ın 17 ve iki çocuk şarkıları da Erdal Eren için yazılmış.Teoman, Erdal Eren'in akrabası olduğunu açıklamıştı.
Boşver beni
Mühim değilim
Bu onun hikayesi
Çok beyazdı, kir tutardı
Ömrü kelebek kadardı
Mektupları şişedeyken
Bir de bakmış deniz yokmuş
Tek başına dans ederken
Mutsuzluktan sarhoşmuş
Daha onyediymiş
Oyundan kalkmak isterken
Kağıtlar dağıtılmış
Bu hava boşluğunda
Artık her şey satılıkmış
Trafikte akmayan
Hep onun şeridiyken
Söylediği son şarkı
Elveda Zalim Dünyaymış
Daha onyediymiş


Hep ölüme yazılmış bir şiir olarak bilinen Yahya Kemal'in Sessiz Gemi şiiri Nazım Hikmet'in annesine yazılmış aşk ayrılığı şiiridir. Yahya Kemal, Bahriye'de okuyan genç Nazım Hikmet'e şiir hocası olarak ders vermiş. ...Nazım Hikmet'in annesi Celile Hanım'la, Yahya Kemal arasında filizlenen aşk kısa bir süre sonra Celile Hanım'ın anlaşamadığı eşinden boşanmasıyla sonuçlanmış...Fakat Nazım Hikmet bu ilişkiye karşı çıkmış "Hocam olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremezsiniz..."demiş.

Sesiz Gemi
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.
Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.

Ümit Yaşar Oğuzcan sık sık intihara kalkışan bir şairmiş, 24 kez intihara teşebbüs etmiş! Ve ne yazık ki bu ruh hali nedeniyle evinde de huzur kalmamış. Bir gün…17 yaşındaki oğlu Vedat Oğuzcan, Galata Kulesi’ne çıkmış ve kendini aşağıya bırakmış. Cansız bedeni yerde yatarken avucundaki kağıtta bir not yazılıymış: “Baba intihar öyle edilmez böyle edilir!"

beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın
denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın
öylesine yıktın ki bütün inançlarımı
beni bensiz bıraktın, beni sensiz bıraktın

Sezen Aksu Sivas katliami'nda yaşamini yitiren insanlarimiz icin Dua adlı şarkıyı yazmış -yüce tanrı affeder mi acaba insanın insanı diri diri yakmasını?-
Ne hükümran kalır
Ne zulüm ne de kin
Öz değil dostlar
Öz değil bu biçim
Kulların kullara
ettiğini etmiyor
En zalim harı ateşim
Bugün dua ettim
Hepimiz için
Yüce tanrı bizleri
Affetsin
Ne para ne pul
Ne iktidar ne güç
Bu değil gerçek
Bu değil gerçek
Bu kavga
Hayırsız bir düş
Uyanır neslim
Uyanır elbet
Bugün dua ettim
Hepimiz için
Yüce tanrı insanı
Affetsin

Hikayesini yeni öğrendiğim bir sanat müziği şarkısı sözleri zaten herşeyi anlatıyor. Şarkının bestecisi Melahat Pars, söz yazarı Sıtkı Argınbaş'tan musîki dersleri almaktaymış. Birlikte geçirdikleri vakitler arttıkça Melahat Hanım, Sıtkı Bey'e ilgi duymaya başlamış. Gün gelecek Sıtkı Bey bu ilginin farkına varacak ve aradaki yaş farkının bu sevdayı imkansız kıldığını yazdığı şu dizelerle dile getirecektir.
Ben gamlı hazan sense bahar dinle de vazgeç
Sen kendine kendin gibi bir taze bahar seç
Olmaz meleğim böyle bir aşk bende vakit geç
Sen kendine kendin gibi bir taze bahar seç

21 Kasım 2010 Pazar

şiir


Hayat;
Seni kaç kişinin aradığı, kiminle çıktığın, çıkıyor olduğun
veya çıkacağın demek de değildir.
Kimi öptüğün, hangi sporu yaptığın,
Kimlerin seni sevdiği de değildir.
...Hayat, ayakkabıların, saçın, derinin rengi de değildir.
Nerede yaşadığın veya hangi okula gittiğin de değildir.
Aslında hayat; notlar, para, giysiler,
girmeyi başardığın ya da başaramadığın okullar da değildir.

Hayat;
Kimi sevdiğin ve kimi incittiğindir.
Kendin için neler hissettiğindir.
Güven, mutluluk, şefkattir.
Arkadaşlarına destek olmak ve nefretin yerine sevgiyi koymaktır.

Hayat;
Kıskançlığı yenmek, önemsemeyi öğrenmek ve güven geliştirmektir.
Ne dediğin ve ne demek istediğindir.
İnsanların sahip olduklarını değil, kendilerini olduğu gibi görmektir.
Her şeyden önemlisi hayatı,
başkalarının hayatını olumlu yönde
etkilemek için kullanmayı seçmektir.


İşte hayat bu seçimden ibarettir.
İnsanların en acizi dost edinemeyen,
Ondan daha acizi ise dost kaybedendir.

-- Charles Eguone --

Hayata Dair


Hayatı ne önemse, ne de hafife al. Onursuz birliktelikler yerine, Onurlu bir yalnızlık yaşa sadece ..
Louis Aragon

19 Kasım 2010 Cuma

Yemek Mekan

Su böreğinin en iyi 10 adresi
Hamur, yağ ve peynirin birleşiminden doğan müthiş bir lezzet su böreği. Un, yumurta, tuz ve ılık suyla hazırlanan özel hamur iyice yoğrulur. Başlanır hamur elle açılmaya. Tane tane incecik yufkalar haşlanır, soğuk suya bir kere sokulup çıkarıldığında tepsiye dizilmeye hazırdır. Aralara konan taze beyaz peynir ve tereyağı da oldu mu, tamamdır artık su böreği. Bu verdiğimiz, klasik bir tarif. Börekçileri birbirinden ayıran da tarifteki küçük farklar. Örneğin kimi fırında pişiriyor, kimi tepsisini köz ateşine sürüyor. Kullanılan peynir de büyük lezzet farkı yaratabiliyor. İşte tel tel böreğinin en iyi adresleri


1-SARAY MUHALLEBİCİSİ
Günlük sütten yapılıyor

İstanbul’da on iki şubesi var. Beyoğlu şubesi birinci sırayı aldı. 1950’lerde Hüseyin Topbaş’ın özel tarifi olan yumurta, muhallebi ve tavukla başlayan menüleri bugün çok genişledi. Her gün taze sütten üretilen sütlü tatlılar, hamur tatlıları ve tabii ki börekleriyle ünlü. Hafta içi günde ortalama 12 kilo su böreği satıyorlar. Böreğin porsiyonu 4, kilosu 20 Lira. (212) 292 34 34.

2-BORSA LOKANTASI
1927’den beri değişmiyor
Borsa Lokantası, Harbiye Lütfü Kırdar Kongre Salonu’nun Boğaz’a bakan en güzel yerinde bulunuyor. 1927’den beri İstanbul’da hizmet veriyor. Türk mutfağı ağırlıklı bir mönüsü var. Su böreğinin porsiyonu 9 lira. Her gün 12.00-16.00 arasında hizmet veren lokantaya gitmeden önce rezervasyon yaptırmakta fayda var. (212) 232 42 01 / 02.

3-KARAKÖY GÜLLÜOĞLU
Ayda 4 ton satıyor

İstanbul’un en eski baklava ve börekçilerinden. 1949’dan beri aynı yerde hizmet veriyor. Peynirli su böreği, ayda neredeyse 4 ton satılıyor. Ispanaklı ve kıymalı çeşitleri de var. Bunlar da ayda birer ton satılıyor. Hafta sonları ortalama 12 bin kişiyi ağırlıyor. Sahibi Nadir Güllü, aynı zamanda börekçinin ustası. Özel vakumlu ambalajlarıyla yurtdışına gönderim yapan firmanın kullandığı her ürünü organik. Neredeyse 30 yıllık tezgahtarlara sahip Karaköy Güllüoğlu’nun 5 kuşak müşterisi var. (212) 249 96 80.

4- BEYTİ RESTORAN
Tepsiyle alabilirsiniz
1945’te Küçükçekmece’de açılmış ve 1978’e kadar orada hizmet verip kapanmış Beyti. 1983’te Florya’da, yani şimdiki yerinde yeniden açıldı. Izgaraları ve etleriyle nam salan restoranın böreği çok seviliyor. 450-500 kişilik kapasiteye sahip. Su böreğinin porsiyonu 7 lira. Günde ortalama 150 porsiyon su böreği satıyorlar. Küçük ve büyük seçenekleriyle tepsiyle de su böreğini alabiliyorsunuz. Şimdiye kadar pek çok Türk ve yabancı devlet adamını, oyuncu ve sanatçıları ağırladı. (212) 663 29 90

5- ASLI BÖREK
Kıymalı ve ıspanaklı da var
Türkiye çapında pek çok şubeye sahip olan Aslı Börek’in sadece Ankara’da 8 tane şubesi var. Aşağı Ayrancı Çankaya’daki merkez şubeleri listemizin 5. sırasında. Günde yaklaşık 35-40 tepsi su böreği satıyorlar. Bu sayı hafta sonları yetmişi bulabiliyor. Toplam elli kişilik hizmet kapasitesi var. Su böreğinin porsiyonu 5, kilosu ise 18 lira. Peynirli su böreğinin yanında ıspanaklı ve kıymalı çeşitleri de bulabilirsiniz. (312) 467 36 08.

6- BİLİCE BÖREK
Sabah 4.30’dan itibaren açık
Sarıyer börekçileriyle ünlü bir semt. Fakat bunların en iyilerinden biri Sarıyer Kazıklı Yol’un hemen başında, Çayırbaşı’nda bulunan Bilice Börek. Neredeyse 45 yıldır hizmet veriyor. Su böreğinin porsiyonu 4.5 lira, kilosu ise 18 lira. Sabah 04.30’dan akşam 20.30’a kadar açık. Üst kat salonu ve dışarıda oturabilecek masaları da var. İTÜ Maslak Kampüsü’nün içinde ve Ayazağa’nın girişinde birer şubesi daha bulunuyor. Yakın yerle hızlı servisi var. (212) 271 09 66.

7- SEÇ BAKLAVA
Közde pişen su böreği
28 yıldır aynı yerde hizmet veren Seç Baklava’nın kullandığı yağlı koyun peyniri Şanlıurfa’dan özel olarak getirtiliyor. Tepsi hazırlandıktan sonra odun kömüründe pişen su böreği, özellikle sabah kahvaltısında birçok Adanalı’nın vazgeçilmezi. Reşatbey, Eski İstasyon, Barajyolu ve Turgut Özal Bulvarı’ndaki şubelerinde saat 06.30’da servis etmeye başladıkları su böreği 3 saatte tükeniyor. İnce açılmış baklava yufkasıyla yapıyorlar. Günde 15 tepsi satılıyor. Porsiyonu 3.50, kilosu 14 lira. (322) 458 55 69 - (322) 457 01 02.

8- ACEMOĞLU BAKLAVA BÖREKÇİLİK
İzmir’de 4 şubesi var
Alsancak’ta 24 yıldır hizmet veren Acemoğlu’nun Poligon, Karşıyaka ve Bozyaka’da şubesi var. Eve servis hizmeti sunuyorlar. İzmir dışından bile sipariş alıyor. Su böreğinin kilosu 14 lira. (232) 421 84 08.

9- TEVFİK USTA’NIN YERİ
Malzemeyi seçin yeter
Ay Pasajı’nın içinde yıllardır hizmet veren Tevfik Usta, hamurlarını mermerde kendisi yumrukluyor, yufkalarını elle açıyor. Peynirli ve kıymalı su böreği bulabilirsiniz. Bahar aylarında yaptığı Mayıs böreği de çok meşhur. Önceden sipariş verirseniz, istediğiniz her malzemeden börek yapıyorlar. (242) 241 58 13.

10- FUNDA PASTANESİ
Peynirleri Vakfıkebir'den
1950’lerden beri Ankara’da hizmet veriyor. Gaziosmanpaşa, Terminal ve Yaşamkent’te şubeleri var. Günde yaklaşık 45 kilo su böreği satıyorlar. Fiyatı 6.25 lira. Kilosunu 20 liraya alıyorsunuz. (312) 436 46 56.

Hürriyet Cuma

Şiir


Gün doğarken sabah horozları niçin
Acı acı bağrışırlar,bilir misin?
Tan yerini gösterip derler ki sana:
Bir gecen geçti gidiyor, sen neredesin?
Ömer Hayyam

18 Kasım 2010 Perşembe

Hayata Dair


Unuttuklarını anımsa..
Kırdıysan af dile,
Kırıldıysan affet..
Çünkü hayat çok kısa..
Mevlana

16 Kasım 2010 Salı

Keyifli Aşk Filmleri


Kiralık Sevgili The Wedding Date 2005
Yönetmen : Clare Kilner
Oyuncular : Debra Messing, Dermot Mulroney, Amy Adams, Jack Davenport, Sarah Parish
Kat Ellis, evlenmek için doğru adamı beklemektedir. Aslında her istediğini elde etmiş şımarık kız kardeşi evleniyor olmasaydı ve sağdıç da Kat'in eski sevgilisi olmasaydı, Kat'in bu kadar acil bir sevgiliye ihtiyacı olmayacaktı. Ve bu yüzden gelecek hafta evlenecek olan kardeşinin düğünü için, Kat de bu günlerde bekâr bayanların yaptığı gibi bir sevgili kiraladı.

Şiir


Ağlama bebek ağlama sende
Umut sende yarın sende
Yağmur gibi gözlerinden akan yaş niye
Bu suskunluk bu durgunluk, sıkıntın niye

Cok uzakta öyle bir yer var
O yerlerde mutluluk var
Bölüşülmeye hazır bir hayat var
Dalıp dalıp derinlere düşünmen niye
Bu küskünlük bu darğınlık, sıkıntın niye
Cok uzakta öyle bir yer var
O yerlerde mutluluk var
Paylaşilmaya hazır bir hayat var
Ahmet Kaya




Sakin göllerin kuğusuyduk
Salınarak suyun yanağında
Yarılan ekmeğin buğusuyduk
Göğsüm daralıyor yüreğim kanıyor
Olmasaydı sonumuz böyle

Biri saksımızı çiğneyip gitti
Biri duvarları yıktı camları kırdı
Biri milyon kere çoğaltıp hüzünleri
Her şeyi kötüledi
Bizi yaraladı
Biri şarabımızı döktü
Soğanımızı çaldı
Biri hiç yoktan vurdu kafeste kuşumuzu
Ciğerim yanıyor
Yüreğim kanıyor
Olmasaydı sonumuz böyle

Dağlarda çoban ateşiydik
Dolanarak mavzer yatağında
Ceylanın pınara inişiydik
Göğsüm daralıyor yüreğim kanıyor
Olmasaydı sonumuz böyle

Birer yolcuyduk aynı ormanda kaybolmuş
Aynı çıtırtıyla ürperen birer serçe
Hep aynı yerde karşılaşırdık tesadüf bu
Birer tomurcuktuk hayatın kollarında
Birer çiğ damlasıydık
Bahar sabahında gül yaprağında
Dedim ya hiç yoktan susuturuldu şarkımız
Yüreğim kanıyor
Bitmeseydi bizim öykümüz böyle
Ahmet Kaya

15 Kasım 2010 Pazartesi

Yemek Masası


İYİ BAYRAMLAR
ZİYARETLERİN VE ZİYAFETLERİN KEYİFLİ VE LEZZETLİ GEÇMESİ DİLEĞİYLE.........