27 Haziran 2012 Çarşamba

Zuhal'in Kahvesi



"Benim Hayatımı Yargılamadan önce; benim ayakkabılarımı giy, benim geçtiğim yollardan, sokaklardan, dağ ve ovalardan geç. Hüznü, acıyı ve neşeyi tat, benim geçtiğim senelerden geç, benim takıldığım taşlara takıl, yeniden ayağa kalk, Ve aynı yolu tekrar git, benim gittiğim gibi!!! Ancak ondan sonra beni yargılayabilirsin.''

 Kızıldereli Atasözü ne güzel özetliyor birini eleştirirken, yargılarken durup bir düşünmeli, kesin  bir hükme, bir karara varmadan önce tarafsız olabilmeli. Çok kolaydır eleştirmek şartları sebepleri düşünmeden en kötü, en olumsuz, en yargılayıcı karara varmak. Yaşadığımız kültür de yaşadığımız toplumda eleştirerek eğitmenin daha geçerli olduğu bir gerçektir. Biz karşımızdakini övmek beğenmek yerine eksiğini açığını bulup eleştirmeyi yargılamayı seçiyoruz. Belkide şımarmasını engeleyip daha iyi olması için en iyisinin bu olduğunu sanıyoruz. Oysa ki büyük küçük herkesin takdir edilmeye beğenilmeye teşvik edilmeye daha çok ihtiyacı vardır. Yapıcı eleştiri bile olsa dozunu aşan yorumlar yıkıcı sonuçlara yol açar. Sağlıklı iletişimin temel şartı tamamen katılmasanda, onaylamasanda, beğenmesende karşı taraftakine saygı duymaktır fikrine eserine projesine, onu anlamaya çalışmaktır.
 Herkesin bir şeyleri beğenmeme, sevmeme, hoşlanmama özgürlüğü vardır. Renkler, zevkler, tercihler, algılar farklı farklıdır, tartışılmaz. Hepimiz aynı filmi beğenmek zorunda değiliz, aynı müzikten hoşlanmaya biliriz, farklı farklı takımları tutabiliz. Klasik müzik sevmeyen birini zorla konsere götüremezsiniz, gitse bile uyuya kalır. Ama bu onun çok zevksiz olduğu veya klasik müziğin çok kötü olduğu anlamına gelmez. Büyük  emekler, büyük hayaller, büyük performanslar sonucu ortaya çıkan eseri beğenmeme özgürlüğü olabilir ama kötülemek hakaret etmek, olmadığını iddia etmek emeğe saygısızlıktır. Eleştirme adı altında kötülemek, hakaret etmek bazen küstahlık sınırına ulaşabiliyor. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder