31 Mayıs 2011 Salı

Hayata Dair


Bir insan her zaman sahnenin bittiğinin, perdenin indiğinin farkında olmalı. Gereken zamandan daha uzun kalmak için ısrar ederseniz, mutluluğu ve oynamamız gereken diğer sahnelerin anlamını yitiririz.

Paulo Coelho

30 Mayıs 2011 Pazartesi

Zuhal'in Kahvesi


İnsan çevresindeki her şeyden etkilenir, bazen enerjisi düşer, bazen huzuru kaçar, bazen hüzünlenir, bazen neşelenir. İnsan psikolojisi seslerden, kokulardan, renklerden , ışıktan kolay etkilenir. İnsanı en çok etkileyen de yaşadığı yerdir. Bazı yerlere ilk girdiğinde huzursuz, olumsuz bir hisse kapılır insan bazı yerlerin enerjisi kötü etkiler. Bazı yerler anıları çağrıştırır, bazı yerler nefes bile almaya engel olur, bazı yerler çok tanıdık gelir bazı yerler özeldir.  İnsan yaşadığı çevre ile uyumlu huzur içinde yaşamak ister. Yaşadığı mekan  kişiyi ne kadar mutlu ederse hayatı da o kadar huzurlu, mutlu, bereketli geçer.  Kendi yaşam alanının da kendine yarattığı dünyada sakin bir düzen kurmak ister insan. Çinliler 4000 yıldır insanlar ve yaşadıkları mekanlar  arasındaki  ilişkiyi çözmeye çalışıyorlar.  Bir Çin felsefesi olan ” Feng Shui, yaşadığımız yerleri doğru seçtiğimizde, içindeki enerjileri doğru yönlendirdiğimizde, potansiyelimizi de sonuna kadar kullanabileceğimizi söyler.” Feng Shui, hayatınızda pozitif enerji yaratmanız için kullandığınız bir teknik olarak tanımlanır. Feng Shui Uzmanları büyük şirketler tarafından danışman olarak bina şekilleri, şehir planlaması, konut projelerinin en iyi şekilde sonuçlanması ve işlerinin verimli olması için kullanılmaktadır. Tabi ki tek başına mucize veya sihirli bir değişim değildir ama küçükte olsa hayatımıza olumlu etkileri vardır. İnsan ne kadar temiz, düzenli, huzurlu mekanlarda yaşarsa o kadar yaratıcı, olumlu, keyifli olur. Hayatımızı olumsuz etkileyen etmenlerden arınmak olumlu sonuçlar doğurur. Basit düzenlemelerle çevre ile denge içinde yaşamayı sağlayabilir. Her şey de olduğu gibi bu felsefede de abartmadan, zorlamadan uygulanabilir.  Feng Shui felsefesinin  aslın da çok iyi bildiğimiz ama uygulamadığımız ögretileri var;
*Her gün pencerinizi, kapılarınızı açın. Temiz hava evin içine dolsun. 
*Evde düzenli temizlik yapın. Her sene bir ilkbahar temizliği şart!
*Dağınıklıktan kurtulun. Kullanmadığınız eşyaları dağıtın, biriktirmeyin.  
*Boya bakım işlerini düzenli aralıklarla yapın.
* Zaman zaman eşyaların yerini değiştirin.
*İç karartan tablolar, resimler asmayın. 
* Yemek masası karşısına yerleştirilen ayna, bereketi arttırır. 
* Salonu fazla eşya ile doldurmayın. 
*Evinizde bozuk kırık eşya bulundurmayın. 
*Evinizde canlı çiçekler bulundurun.

27 Mayıs 2011 Cuma

Hayata Dair


Pek çoğumuz iki ayrı hayata sahibiz. Bunlardan biri yaşadığımız, diğeri ise içimizde saklı tuttuğumuz, yaşayamadığımız hayatımız. Direnç ise, işte tam bu ikisinin ortasında, bize karşı durmaktadır.
Yaratma Savaşı --- Steven Pressfield

Şiir

Aksın, içimde bir nehir gibi
Dolanan keder
Unuttuğum, unutmaya çalıştığım ne varsa
Bende durmasın
İçimde öyle çok ki, her gidenden
biriktirdiğim melekler

zaman insafsızlık etmese

kederin oyduğu tarafımı sana getirsem
kalem beni tutmasa, anlatsam sana
siyah, simsiyah bir engerektir zaman
ve kış neler eder insana
nasıl yarım bırakır, ayırır parçalara
sense kışı yaşamadın daha

reddetim bütün kesinlikleri

kalbim bu hayale bir daha inansın diye
siyah... değişmiyor,
siyah hala nehir içimde
ve kalbim anlamıyor
adalet yok, niye?

Yıktığım, atladığım, söndürdüğüm

Bir yangın yerindeyim
İçimde sadece, dediğim gibi
Her gidenden biriktirdiğim melekler
Kalbimin üstünde bir daha hançer

Birhan Keskin

26 Mayıs 2011 Perşembe

Hayata Dair


''Durma üz kendini üzebildigin kadar, hatalarını düzeltecekse.
Düşünme hiç şu anını, düşüncesizlik garantiliyorsa yarını.
Ve kork ölümden ölesiye, korkun seni ölümsüzleştirecekse..''
Shakespeare

Yemek Masası,

Ne kadar iyi bir aşçı olsan da çok şık bir sofra hazırlasan da yemekleri çok güzel hazırladığını sansan da eğer yemeğin tadı tuzu yerinde değilse geçmiş olsun. Yemeklere kararında tuz biber katmak hiç bir baharatın baskın olmamasını sağlamak bir maharettir.Yemek masalarının temel malzemeside tuzluk-biberliktir. Yaratıcılığın sınır tanımadığı mutfak malzemelerinde ilginç tuzluklar ve biberlikler ile lezzetli yemeklere......

25 Mayıs 2011 Çarşamba

Hayata Dair

Kendinize İyi Davranın Daha Sağlıklı Olun

Kendimize iyi davranmak şımarıklık anlamına gelmiyor.
Psikolojide "öz-duyarlılık" veya kendimize şefkat gösterme adında yeni bir araştırma dalı var. Araştırmacılar kendimize ne kadar iyi davrandığımızı anlamaya çalışıyor. Başkalarına destek vermek konusunda hassas olanlar şaşırtıcı bir oranda kendilerine karşı merhametsiz oluyor. Araştırmalara göre, kendimizde bazı eksiklikler olduğunu kabullenmek, sağlıklı bir yaşam konusunda atılacak en önemli adımlardan biri. Öz-duyarlılık testlerinde yüksek puan alanların depresyon veya anksiyete yaşama ihtimalleri daha zayıf. Hayata bakışları daha olumlu. Araştırmalardan elde edilen ilk verilere göre, öz-duyarlılık bazı insanların kilo vermesine de yardımcı olabiliyor. Bu alanın önde gelen isimlerinden Kristin Neff, öz-duyarlılığın şımarıklık veya standartlarımızı düşürmek kavramlarıyla karıştırılmaması gerektiğini belirtiyor. Texas Üniversitesi'nde kişisel gelişim dalında çalışan Yardımcı Doçent Neff, "Araştırmalarıma göre, kişilerin öz-duyarlılıklarını arttırmamasının en büyük nedeni kendilerini şımartmaktan korkmaları" diyor. İşyerinde başarısız olmak veya kilo almak, kişinin hayatına daha olumsuz bakmasına ve özeleştiriyi arttırmasına yol açıyor. Değişmek için gerekli motivasyonu sağlamasını engelliyor. Neff, "Öz-duyarlılık gerekli motivasyonu sağlıyor. Özduyarlılık sayesinde, kişi daha sağlıklı olmak için gerekli şeyleri yapıyor" diyor. Neff, insanların kendilerine ne kadar sık iyi davrandığını anlamak için 26 cümleden oluşan bir ölçek hazırladı. Neff, bu ölçek sayesinde hayatın iniş çıkışlarını, sürecin bir parçası olarak kabul edip etmediklerini de tanımlıyor. Örneğin, "Hata ve yetersizliklerimi onaylamıyorum ve kendimi bu açıdan yargılıyorum" cümlesine verilecek olumlu bir cevap kişinin özduyarlılığının zayıf olduğunu gösteren bir ipucu sağlıyor. Veya "Kendimi çok yetersiz hissettiğim durumlarda, dünyada birçok insanın benzer duygular yaşadığını hatırlamaya çalışırım" cümlesine verilen olumlu yanıt ise özduyarlılığın güçlü olduğunu gösteriyor. Ölçeğin alt sıralarında yer alanlar için Neff bir egzersiz öneriyor. En iyi yönleriniz ile en kötülerin bir listesini yapmanızı söylüyor. Bu size kimsenin mükemmel olmadığını hatırlatacak ve kendinizle ilgili daha iyi hissetmenizi sağlayacaktır. 2007 yılında yapılan bir çalışmaya göre, en ufak bir öz-duyarlılık ayarlamasının yemek yeme alışkanlığının değişmesine neden oluyor. Deneye katılan hepsi kadın olan 84 üniversite öğrencisinden şekerli çörek yemeleri istenmiş. Daha sonra bir kısmına, "Umarım bunları yediğin için kendini fazla kötü hissetmezsin. Deneye katılan herkes bunlardan yedi" telkininde bulunulmuş. Sonra da öğrencilerden şekerleme yemeleri istenmiş. Sürekli diyet yapan veya yasak gıdalardan tüketince kendini kötü hisseden öğrencilerden telkini duyanlar daha az, duymayanlar da daha fazla şekerleme yemiş. Çıkarılan sonuç ise, çöreği yediği için kendini kötü hissedenlerin duygusal tepki verip daha fazla şekerleme yediği, diğerlerinin ise kendilerini daha iyi hissettikleri için canları istediği kadar yediği. Harvard Tıp Fakültesi'nden Psikiyatr Jean Fain, "Öz-duyarlılık, diyetlerde bulunmayan ancak bulunması gereken bir adım" diyor.

TARA PARKER-POPE

New York Times


 

24 Mayıs 2011 Salı

Yemek Gazetesi,

Bazı kaynaklara göre ilk dondurma külahını Amerika’da yaşayan İtalyan göçmen Italo Marciony, kimine göre ise Suriyeli göçmen Ernest Hamwi yapmış. 1800’lü yıllarda Amerika’ya göç eden İtalyan Marciony, ev yapımı limonlu dondurmalarını el arabasıyla Wall Street’te satmaya başlamış. Kısa sürede işlerini büyüten Marciony bir çok dondurma arabasının sahibi olmuş. Ancak dondurmalarını içine koyup sattığı cam bardaklar zamanla sorun olmaya başlamış. Kimini müşteri eline alıp yiyerek dondurmasını gitmek istiyor, kimi  zaman bardaklar kırılıyormuş. İlk önce kağıttan bardaklarda dondurma satmayı denemiş. Ancak asıl buluşu bundan sonra olmuş, yenilebilen bardak yapmak...  1896’da ilk kez waffle’dan yüksek kenarlı, altı düz, tabak ya da kase şeklinde kaplar üretmiş ve 1903 yılında da patentini almış. Gerçek anlamda dondurma külahının ilk keşfinin 1904 yılında St. Louis Fuarı’da olduğu da bir başka hikaye. Suriye göçmeni Ernest Hamwi, katıldığı bu fuarda bir dondurma standının yanında ‘zalabia’ denilen waffle’a benzeyen bir çeşit tatlı satıyormuş. Dondurmaya talep fazla olduğundan, dondurmacının dondurma kapları kısa sürede tükenmiş. Dondurmacının zor durumda kaldığını gören Hamwi’nin aklında yeni bir fikir gelmiş. Yaptığı waffle’llarını henüz ılıkken yuvarlayarak külah haline getirmiş ve soğuyan külahlara dondurma koymuş. İşe yaradığını görünce dondurmaları bu şekilde satmaya devam etmişler. Marciony patentini 1903’te almış, Fuar ise 1904’te gerçekleşmiş. Bu durumda waffle’dan dondurma külahı yapma fikrinin ilk olarak Marciony’den çıktığını gösteriyor. Ancak Hamwi’nin bu fikri geliştirip günümüzdeki haline getirdiğini söylemek mümkün. İster Hamwi’nin, ister Marciony’nin buluşu olsun, çıtır dondurma külahları çok uzun yıllardır o çok sevdiğimiz tatlımızın en iyi taşıyıcısı, en şık tabağı oldu.

Yemek Gazetesi,

Dondurmanın çok eski bir geçmişi vardır.  En eski kayıt Perslere kadar uzanıyor.Yüksek dağların tepesinde kazılan çukurlarda biriktirilen karlar, kaymak, bal ve diğer tatlandırıcılarla karıştırılır, sonra bu karışım yine karlarla örtülür, özel olarak bu iş için seçilmiş koşucu tarafından krala sunulmak üzere yemek sonuna yetiştirilirdi. Kartacalılar dondurma yapımını Perslerden öğrendiler. Kartacalılar tarafından Sicilya'ya getirilen dondurma, oradan da Floransa'ya geçti.Marco Polo 14 yy da  dondurmayı Çin'den alıp İtalyaya getirmiştir.



 
Roma imparatoru Neron gladyatör dövüşlerini seyrederken kendisine lezzetli yemekler sunan çeşnicibaşıları ödüllendirirmiş. Bir gün onlardan biri, dağın tepesinden aldığı karı bir kapta toplamış. Kapta sıkışan karın üzerine bal ve çeşitli meyve suları dökerek imparatora sunmuş. Neron o güne kadar tatmadığı bu yeni yiyeceğe bayılmış. Ertesi gün köle ordusunu kar toplamak üzere görevlendirmiş. Daha sonra karın üzerine ezilmiş meyve ve bal dökerek belki de tarihin ilk tutti frutti'sini yaratmış.
Dondurmanın Anadoludakitarihi yaklaşık 300 yıl öncesine kadar uzanır. Dağların yamaçlarında ve vadilerinde biriken el değmemiş kara, pekmez ve meyve özlerini karıştıran Anadolu insanı, yaz aylarında Karsambaç adını verdiği bu tatla serinlemeye başlar. 

23 Mayıs 2011 Pazartesi

Zuhal'in Kahvesi

"Müzik, tüm benligimizi saran, zihnimizi boşaltan, bedenimizi harekete  geçiren en güzel duyguları hissettirerek anılarımızı canlandıran, bulunduğumuz ortamdan hayallerden örülü bir dünyanın kapısını aralayan, büyüsüyle bizi çözen ancak evren gibi çözülemeyen sırlarla dolu bir yaşamdır" diye tanımlanır.
İnsan ve dünya varolduğundan beri müzik de hep olmuştur. Fark etmesek bile müzik hayatımızın vazgeçilmez parçası, daha anne karnında duymaya başlıyoruz. Düğünde, cenazede, sporda, politikada, okulda, hastanede her yerde müzik vardır. Müzik, ilkel veya çağdaş insan için, mutlu- mutsuz anlarında, cinsiyeti, sosyo-ekonomik statüsü ne olursa olsun baş vurduğu bir rahatlama aracıdır. Müzik ilk çağlarda  tedavi aracı olarak kötü ruh çıkarma ayinlerinde ilahi olarak kullanılırmış. Müziğin insan ruhu üzerindeki olumlu etkisi binlerce yıldır insanları farklı arayışlara sevk etmis ve bu özelliğinden dolayı fiziksel ve özellikle ruhsal rahatsızlıklarda tedavi amaçlı kullanımını sağlamıştır. Müzik  insan ruhunu besleyen enerji kaynağı.

“Müzik bizde güzel duygular uyandırmasının yanı sıra, ruha hayat veren sihirli bir dokunuşa da sahiptir.... Çünkü müziğin ritmi, kalp atışlarını düzenleyerek, o kişinin bedensel, ruhsal ve zihinsel açıdan sağlığa kavuşmasını sağlar.” -Sufi Inayat KHAN 


Filipinler'in en büyük ikinci kenti olan Cebu'daki cezaevinde yetkililer müzik ve dansı, fiziksel ve ruhsal rehabilitasyon amacıyla kullanmaya başlamışlar. Mahkumlarla müzik yoluyla iletişim kurmanın daha kolay olduğunu düşünmüşler. Hapishane de yatan  1400 mahkum, Michael Jackson'ın destansı Thriller performansını turuncu hapishane formaları ile büyük başarı göstererek canlandırmışlardı. 
Müziğin psikolojik ve fizyolojik etkileri dinlenilen müzik türü ve sözler ile de olumlu olumsuz sonuçlar doğurur. Nasıl şarkılar dinlemekten hoşlanırsınız bilmiyorum ama sürekli arabesk mutsuz ve kaybetmeye dair sözler mi.....Motive edici keyifli şarkı sözlerimi............
Çok mutsuz çok  kızmış olsa da insanın dinlediği müzik ve sözler  ruh halini daha da kötü etkiler.

Bu akşam ölürüm beni kimse tutamaz
Beni tutamazsın yıldızlar tutamaz
Bir uçurum gibi düşerim gözlerinden
Gözlerin beni tutamaz 


İnsanları intihara sürüklediği için mahkemeye verilen şarkı...........
Şarkıların müziğin insan ruhunda yıkıma depresyona sebeb vermemesi gerekir, insan kendini iyi hissetmek için dinlemeli ağlayıp dertlenip kafayı bulmak için değil
Dinlediği şarkı sözleri bu kadar yıkıcı olumsuz olmamalı kendini daha iyi hissettirmeli.......... 
Kelimelerin gücünü, bilinçaltının mantığını anlamaya çalışınca ağızdan çıkan beyne giden her şeye daha dikkat eder oluyor insan..
 Sezen Aksu 'nun da dediği gibi;


Hayat zorlaşınca
Çıkmaz sokaklarda soluksuz kalınca
Azalınca manadan
Seyyar sevdalarda parçalanınca

Dil yetmeyince
Göz görmeyince gönül hissetmeyince
Kırılınca camdan kalp
Dönüp yalnızlığa kilitlenince

O zaman şarkı söylemek lazım avaz avaz
O zaman şarkı söylemeli çığlık çığlığa
O zaman yüreğin yükü hafifler belki biraz