28 Şubat 2011 Pazartesi

Zuhal'in Kahvesi

Hepimiz sürekli bir şeylere bakıyor, bir şeyler okuyor, bir şeyler dinliyoruz ama anlamak istediğimiz kadarını anlıyor, duymak istediğimiz kadarını duyuyor, görmek istediğimiz kadarını görüyoruz. Zaman, yer veya kişiye göre algımız, seçiciliğimiz değişebiliyor. Bakış açısı insanlar arasındaki farkları ortaya çıkaran en önemli şeydir. Her insan dünyaya kendi bakış tarzıyla bakıyor. Aynı aile, aynı çevre, aynı yerde olmak aynı bakışa sahip olmayı gerektirmez. Bazıları yağmurun ardından çıkan gökkuşağını görür bazıları yerdeki çamuru... 
Hayatta bakış açısını olumluya çevirebilmek, bardağın dolu tarafını görebilmek insanın kendine yapabileceği en iyi yatırımdır.
“Buradan bir kova su gibi görünüyor ama bir karıncanın bakış açısından engin bir okyanus, bir filin bakış açısından sadece soğuk bir içecek, bir balığın açısından ise elbette onun yurdu…” Tool Booth
İnsan sadece kendini haklı görmek istesede, her şeyde söz sahibi olmak istesede kendisi ile aynı görüşte aynı fikirde olmayan bir çevrede yaşıyordur. Herkesin kendi gördüğünü anlatmak, onaylatmak istediği bir dünya farklı farklı bakış açılarının olduğu bir dünya... Bazen kendine o kadar inanır ki  insan karşısındakininde aynı şeyi görmemesine farklı yerden bakmasına tahammül edemez. Zorlayarak, ikna etmeye çalışarak karşısındakine kendi bakış açısını göstermek ister insan. Ama baktığı noktada gördüğü şey hep aynıdır ikna olmak istemez.  "Bir kişinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakması, o kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi sürecine “empati” adı verilir. Empati yapabilmek zor bir yetenektir, olgunlukdur, tarafsızlıkdır. Herkes kendini haklı görür kendine inanır.  

Bazen rahat bırakmak en doğrusudur, zamanı gelmediyse, taşlar yerine oturmadıysa, bir şeyler denk gelmediyse bakış açısıda değişmez.
Dalai Lama bunu şöyle açıklamaktadır: "Olaylara farklı açılardan bakmak çok yararlı olabilir. Bunu uygulayabilmek, zihinsel bir huzur geliştirmek için belli deneyimler, belli trajediler kullanılabilir. Kişi, her olayın, her durumun farklı yönleri olduğunu anlamalıdır. Her şeyin göreli bir doğası vardır. Sorunlar baş gösterdiğinde, genellikle sorunlara bakış açımız daralmaktadır. Tüm dikkatimiz, bu sorun hakkında endişelenmeye yönelir ve bu tür zorlukların sadece bizim başımıza geldiğini düşünürüz. Bu durum, kişiyi, sorunu daha da zor hale getiren bir tür kendini yıpratmaya götürmektedir. Bu olduğunda, olayları daha geniş bir açıdan görmenin kesinlikle daha yardımcı olacağını düşünüyorum. Örneğin, benzeri ve hatta daha kötü deneyimler yaşayan başka pek çok insan olduğu bilinmelidir. Bakış açısını değiştirmek, bazı hastalıklar ya da acı söz konusu olduğunda da yardımcı olabilir. Tabii ki, acı ortaya çıktığında, zihni sakinleştirmek için her zamanki meditasyonlarımızı yapmak genellikle çok zor olmaktadır. Fakat, kıyaslamalar yapabilirseniz, durumunuzu farklı bir bakış açısından görebilirseniz, bu yaklaşım bir şekilde yararlı olabilir. Gözünüzü sadece belli bir olaya dikerseniz, o olay gittikçe daha büyük görünmeye başlar. Eğer bir soruna çok eğilirseniz, üzerinde çok fazla yoğunlaşırsanız, size var olan sorun denetimden çıkmış gibi görünür. Fakat, bu olayı daha büyük başka bir olayla karşılaştırırsanız, aynı soruna belli bir mesafeden bakarsanız, o zaman daha küçük ve daha az bunaltıcı görünür."

25 Şubat 2011 Cuma

Hayata Dair

“Başarı tesadüf değildir, öngörülebilir ve güçlü bir dizi koşul ve fırsatlardan ortaya çıkar.”
Bir işte başarılı olabilmek için en az 10 bin saat yapmak gerekiyor. Aynı yaşta çocuklar diyelim ki bir spora başlıyorlar. 10 bin saat o sporu yapanlar 18 yaşında yıldız oluyor, 8 bin saat yapanlar ortalamanın biraz üzeri, 6 binler vasat, 4 binler hobi için yapıyor.
Bobby Fischer, büyük satranç ustası, “Büyük Usta” olduğunda 16 yaşındaydı ve 9 yıldır satranç oynuyordu.
Beatles, Liverpool’lu dört genç tarafından kuruldular, ancak ilk plaklarını yapmadan önce 5 yaz boyunca Hamburg’a gidip sürekli olarak barlarda çaldılar ve sahne pratiği yaptılar. Bir sahne şovları yaklaşık 6-7 saat sürüyordu ve ertesi gün yeniden başlıyorlardı.
Tiger Woods golfe 18 aylıkken başlatıldığı ve sürekli bilinçli çalıştırıldığı için 18 yaşında ilk Amerika Açık turnuvasını kazandığında koltuğunun altında 15 yıllık tecrübe bulunmaktadır.

Besteciler, basketbol oyuncuları, roman yazarları, buz patencileri,konser piyanistleri, satranç oyuncuları üzerinde yürütülen araştırmalarda bu sayı tekrar tekrar karşımıza çıkmaktadır. Elbette ki aynı süre çalışan herkes aynı derecede başarılı olmaz. Fakat dünya çapında uzmanlığın daha kısa sürede kazanıldığı da görülmemiştir. Gerçek ustalığa erişmek için, beynin aldıklarını özümsemesi ve yerleştirmesi gerekir. Bu yerleştirme de en az 10.000 saat bilfiil çalışarak mümkündür.
Mozart’ın bile çocukluk bestelerinin çoğu başka bestecilerin eserlerinin yeniden düzenlenmesidir. Gerçek anlamda şaheserlerini 21 yaşından itibaren yazmıştır ki o yaşa geldiğinde zaten 10 yıldır beste yapmaktaydı. Bu da kabaca 10.000 saatlik çalışma demektir.
 Çalışma (pratik) iyi olduğunuzda yaptığınız bir şey değildir; iyi olmak için yaptığınız şeydir.
Süper star avukatların, matematik dahilerinin, bilgisayar girişimcilerinin olağanüstü kişiler olduğunu düşünürüz hep. Fakat değiller. Onlar tarihin ve yaşadıkları toplumun, fırsatların ve kültürel mirasın ürünüdürler. Başarıları gizemli veya istisnai değil, bazılarını hak ettikleri, bazılarını hak etmedikleri, bazılarını kazandıkları, bazılarının şans eseri karşılarına çıktığı bir dizi avantaj ve durumların sonucudur. Ve hepsi de kim olduklarının üzerinde kritik etkiye sahip sıra dışı insanlar aslında hiç de sıra dışı değillerdir. Bu fırsat ve avantajlar daha ne kadar çok kişinin yoluna çıkar ve onlar da bunu değerlendirirse sıra dışı başarılıların sayısı da o kadar artacaktır.Malcolm Galdwell “Outliers” kitabında sıradışı hikayelerini kaleme aldığı Beatles, Tiger Woods, Bill Gates, Mozart gibi başarı sembollerinin en önemli ortak noktalarının “çok çalışmak” olduğunu vurguluyor. Her biri uzmanlık alanının “dehası” gibi görünse de, bu dehanın gerisinde 10.000 saatten az olmayan büyük bir emek yatıyor. Bu 10.000 saati de herhangi birimizin mesaide geçirdiği zaman olarak düşünmemek gerek  aktif üretim için geçirilen süreye işaret ediyor bu rakam.
Özellikle psikoloji literatüründe “10 bin saat kuralı” olarak geçen ve bir meslekteki yetkinlik için gerekli süre anlamına gelen kuralın, hayatında başarılı olmanın unsurlardan biri olduğunun altını çizdi. Bu bağlamda rock grubunun en iyi albümleri olan Rumours’ı 16’ıncı denemede çıkardıklarını söyleyen Gladwell, Bill Gates, Wolfgang Amadeus Mozart gibi alanlarında isim yapmış dahilerin sırrının ise çok çalışmak, başarısızlıklardan ders çıkarmak olduğunu belirtti. Ayrıca farklı yeteneklere sahip kişilerin aynı topluluk içinde yönetilebilmesinin de ayrı bir zenginlik olduğunu vurguladı
Doğuştan gelen yetenek’ diye bir şeyin kesin olarak var olduğu konusunda hemfikir olan uzmanlar, başarıya giden yolda, esas farkın yetenekle değil, çalışma süresiyle yakalandığında da hemfikirdiler.

24 Şubat 2011 Perşembe

Hayata Dair


*Yaralarımız en nihayetinde bize bilgelik verir, takılıp düştüğümüz taşlar ilerde bize birer basamak olur. Ve yaşadığımız gerilemeler bizi güçlü olduğumuz yöne ilerletir* 
 Robin Sharma




Damla Çikolatalı Kek

Malzemeler
4 yumurta
1,5 su bardağı toz şeker
1 su bardağı sıvıyağ
1 su bardağı süt
3-4 su bardağı un
1 su bardağı damla çikolata
hindistan cevizi
1 paket kabartma tozu
1 paket vanilya
Şeker ve yumurtalar mikser ile iyice çırpılır. Sıvı yağ ve süt de eklenerek çırpmaya devam edilir. Un, kabartma tozu, hindistan cevizi, vanilya ve damla çikolata da eklenir tahta kaşık veya çırpma teli ile karıştırılır. Kekin pişecegi kalıp yağlanır ve hamur kalıba dökülür. 200 derece ısılı fırında pişirilir.

22 Şubat 2011 Salı

Hayata Dair

Sadece sessizce dinleyin... Neden oynamak zorunda olduğunuzu, neden yemek yemek zorunda olduğunuzu, neden nehre bakmak zorunda olduğunuzu, neden zalim olduğunuzu sormuyorsunuz, değil mi? Bir şeyi yapmak istemediğinizde başkaldırıyor, neden yapmak zorunda olduğunuzu soruyorsunuz.
Ama okumak, oynamak, gülmek, zalim olmak,... iyi olmak, nehri, bulutları görmek, tüm bunlar hayatın parçalarıdır; ve okumayı bilmezseniz, yürümeyi bilmezseniz, bir yaprağın güzelliğini takdir edemezseniz, yaşamıyorsunuz demektir. Yaşamın bütününü anlamanız gerek, sadece küçük bir parçasını değil. işte bu yüzden okumak zorundasınız, işte bu yüzden gökyüzüne bakmak zorundasınız, bu yüzden şarkı söylemek, dans etmek, şiirler yazmak, acı çekmek ve anlamak zorundasınız; çünkü tüm bunlar hayattır...
Jiddu Krishnamurti

21 Şubat 2011 Pazartesi

Zuhal'in Kahvesi

"Hiç kimse tek başına bir ada değildir, herkes anakaranın bir parçasıdır" John Donne

Her insan kendi kişisel yaşam alanı içinde ne kadar bağımsız  olduğunu iddaa etsede hayatının içine bilerek bilmeyerek bir çok insanı dahil ediyordurBelki soluduğu havayı sadece kendi ciğerlerine çekiyor olsada  bütün dünya ile aynı havayı paylaşıyordur. Bazıları belki kirletiyordur belki zehirliyordur insan nefes almakta zorlanıyor olsada yaşamak için sağlıklı nefes almaya devam ediyor. Her nefesin her soluk alışverişin bir anlamı bir önemi vardır. Her insanın iyi yada kötü bir etkisi vardır.
Amerikan televizyonlarında her yılbaşı gecesi yayınlanan bir film "It’s a Wonderful Life -Şahane Hayat-" 65 yıl önce çekilmiş olmasına rağmen sinema tarihinin en güzel filmlerindendir. İzleyenlere pozitif duygular veren kendini iyi hissetiren fantastik bir film. George Bailey isimli işadamı üstüste gelen olaylar nedeniyle intiharın eşiğine gelmiş ve bir köprünün kıyısında sallanmaya başlamıştır. O sırada “koruyucu melek” Clarence adamın yanında belirir ve iyi niyetli Bailey’i vazgeçirmek için ona küçük bir oyun oynamaya karar verir. Eski hayatına geri dönecek ve eğer kendisi hiç yaşamamış olsaydı, hayatına girip çıkan insanların ne halde olduğunu görecektir. Bu fantastik deneyim sonucunda, farkında olmadan iyi niyeti ile insanların yaşamları üzerinde ne kadar etkili olduğunu anlar ve hayatının kıymetinin bir kez daha farkına varır. Hayatta bazen farkına varmasakta herşeyin, herkesin birbirine etkisi çok büyüktür. Bazen yaşanan büyük bir acı bile ders olacaktır insana, kıymetini bilmek için bir şeyleri yaşamak gerekebilir .............

Hayatımıza giren hayatımızda yer alan belki bir kelebek ömrü kadar bizimle olan herkesin bir amacı olmalı hayatımızda bir etkisi iyi yada kötü bize anlatmak istediği bir amacı vardır.
Kelebek etkisi, bir sistemin başlangıç verilerindeki küçük değişikliklerin büyük ve öngörülemez sonuçlar doğurabilmesine verilen addır. Adı, Edward N. Lorenz'in hava durumuyla ile ilgili verdiği şu örnekten gelmektedir."Amazon Ormanları'nda bir kelebeğin kanat çırpması, ABD'de fırtına kopmasına neden olabilir. Farklı bir örnekle bu, bir kelebeğin kanat çırpması, Dünyanın yarısını dolaşabilecek bir kasırganın oluşmasına neden olabilir"
Bazı insanlarla olan ilişkiler hayatımızda  bir kelebeğin yaşam süresi kadar var olurlar. Ama etkisi daha uzun sürebilir. Mutluluğu, mutsuzluğu, ölümü, yaşamı, neşeyi, acıyı, hastalığı, derdi, tasayı paylaştığımız  insanlar vardır. Evrende herkesle herşeyle iletişim içinde ilişki halinde olan insanın  bu etkilere verdiği tepkilerde yolunu belirler. Bazen büyük bir depreme yol açar bazen hafif bir esintiye... hiç kimse yaşamının bir kelebeğin kanat çırpması sonucu dağılmasını istemez .




20 Şubat 2011 Pazar

Hayata Dair



Dünyadaki her şeyin bir sebebi vardır. Her bitki bir hastalığı tedavi etmek için büyür. Ve her insan bir görevle yaratılmıştır.

Kızılderili Atasözü

18 Şubat 2011 Cuma

Yemek Gazetesi

Muz yemek sizi gerçekten mutlu eder. Bunun nedeni serotonin isimli doğal kimyasalın salgılanmasına destek olması, beyni adeta serotonine boğup mutluluk sarhoşu haline getirmesi. Yüksek miktarda serotonin beyne sadece iyilik hissi, keyif ve mutluluk da vermez, aynı zamanda daha iyi iletişim kurmanızı, daha hızlı düşünmenizi, daha kolay konsantre olmanızı, daha çabuk karar vermenizi sağlar.

Tenis şampiyonalarında dünyaca ünlü tenisçilerin maç aralarındaki kısa dinlenmeleri ‘yarım muz' ile değerlendirmelerinin nedeni de yalnızca muzun ve özellikle de içindeki potasyumun sağladığı hızlı enerji değil, çabuk karar vermeye, konsantrasyona yaptığı olağanüstü katkıdır. Tabii bir de sağladığı iyilik ve mutluluk hissi...
Muzun sağlık yararlarına gelince... Muzu sağlıklı meyvelerin başköşesine yerleştiren temel özelliklerinden biri bilinen en güçlü potasyum depolarından biri olması. Bir muzda ortalama 400-450 mg civarında potasyum vardır. Potasyum her şeyden önce en önemli yaşamsal minerallerden biri. Tansiyonu düşürmede, dengelemede son derece önemli görevler üstlenir. Yakın zamanda yapılan bir çalışma günde iki muz tüketen hafif hipertansiyonluların çoğunda tansiyonun ilaç kullanmadan bile ayarlanabileceği gösterildi. Potasyumdan zengin olma özelliği muzu kalbi aritmilerden koruma, kas güçsüzlüğünü azaltma, kas-sinir ilişkisini iyileştirme gibi özelliklerle de taçlandırır. Hipertansiyon konusundaki olumlu katkısı da çok önemli bir nokta. Potasyumdan zengin bir meyve olması güçlü bir kemik yapısına da sahip olmanızı garanti eder. Çünkü güçlü bir iskelet sistemine sahip olmak sadece kalsiyum ve D vitaminine bağlı bir durum değildir. Güçlü kemikler için potasyum da gerekir.
Muzda pek çok vitamin de var. Ama özellikle bol bulunan vitaminlerin başında B6 geliyor. Bilindiği gibi B6 vitamini sinir sisteminin sağlığı özellikle strese karşı mücadelesi için çok önemli bir doğal madde.
İşte bu nedenle ‘Strese karşı muz' formülü son derece mantıklı ve etkili bir çözüm. Sabahla öğle aralığında tüketeceğiniz bir muzla daha keyifli, sakin ve stressiz bir gün geçireceğinize emin olabilirsiniz. Muzun yorgunluğu ve sinir zafiyetini giderdiğini de bir kenara not edelim. B6 vitamininden zengin yapısı muzu özellikle bazı kanserlere karşı korunmada da önemli doğal bir güç haline getiriyor. Özellikle kalın bağırsak ve rektumda oluşan kanserlerle böbrek kanserine karşı korunmada muz oldukça etkili bir kalkan. Bir araştırma, haftada dört muz tüketenlerde böbrek kanseri riskinin yarı yarıya düştüğünü, bir başka araştırma da B6 vitamininden zengin beslenmenin kalın bağırsak ve rektum kanseri olasılığını neredeyse yüzde 25'e yakın bir oranda azalttığını gösteriyor.
Muzun daha pek çok marifetleri var. İsterseniz onları da sıralayalım. Muz, posadan zengin yapısı nedeniyle de önemli bir meyve. Bağırsak fonksiyonlarını dengeliyor. Kabızlığa da, ishale de iyi geliyor. Ayrıca bağırsağın probiyotik gücünü de artırdığı için bağışıklık sistemini de güçlendirdiği biliniyor. Muzda B1 vitamininin C, D ve E vitaminlerinin ayrıca folik asitin de bulunduğu belirlenmiş. Çok fazla olmasa da diğer meyvelerle karşılaştırıldığında demir ve magnezyumdan da zengin bir yapısı var. Yani vitamin ve mineral muhtevası çoğu meyveyle karşılaştırıldığında oldukça fazla.
Muzun ‘midevi' yararları olduğu da biliniyor. Reflüsü, ülseri olanlara özellikle ara öğünlerde muz tavsiye ediliyor. Yararları saymakla bitmiyor değil mi... Muz, bitkisel protein bakımından da güçlü bir meyve...
Son bir not daha: Çoğu erkek, muzun cinsel gücü artırdığı da düşünüyor!
Yorgunluğu azaltır
İsterseniz şunları da bir kenara not edin: Muz kalbi daha düzenli çalıştırıyor. Yorgunlukla mücadelede çok etkili bir meyve. Bu özelliğinin de potasyum ve magnezyumla B6 vitamininden zengin oluşuyla ilgili olduğu düşünülüyor. Uykusuzluk sorunu için de muzdan faydalanmak mümkün. Akşam yemeğiyle uyku arasındaki ara öğününüzü özellikle uykusuzluk sorununuz varsa orta boy bir muzla değerlendirmenizi tavsiye ederim. Bu da muhtemelen potasyum ve magnezyumdan zengin olmasına bağlı bir özellik.
Kalorisi yüksek
 Bir muzda ortalama 100-125 kalori var. Yani eğer muzun kabahatlerinden bahsedecek olursak kalori içeriğinin biraz fazla olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca glisemik yük bakımından da dikkatli tüketilmesi gereken bir yiyecek. Çünkü glisemik indeksi 50'nin üzerinde. Ama bu iki nokta sadece kilo sorunu olanlar için geçerli. Eğer böyle bir sorununuz varsa ara öğünlerde bir değil de yarım muz yemeniz daha isabetli olacaktır.
Prof. Dr. Osman MÜFTÜOĞLU- Hürriyet


17 Şubat 2011 Perşembe

Hayata Dair

Yazma işi genelde böyle bir iştir. Yazım kuralların da hata yapmamayı öğrensek bile sözcükleri niyetlerimizi yansıtacak biçimde yan yana dizebilmek gerçekten mücadele gerektirir. Bir olayı yazıya döktüğünüz zaman yazdıklarınız onun yüzeyini şöyle bir yalayıp geçer, güneşin batışını izleriz, sonra güncemizi yazarken doğru sözcükleri ararız, 'güzel' diye betimleriz o gün batımını, ama güzelden fazlasını hak ettiğini biliriz, fazlasını bulamayınca da unutur gideriz gün batımını tam betimleyemediğimizi. Bugün olan her şeyi kayda geçirmek istediğimizde gittiğimiz yerlerin ve gördüğümüz herkesin ve her şeyin bir listesini çıkarırız, sayfayı doldurduğumuzda yazıya dökemediğimiz, küçük olayların olduğunu hatırlarız, ama onları bir türlü betimleyemeyiz, en kötüsü de biliriz ki günün gerçeklerini bir tek o anlatamadığımız küçük olaylar yansıtır.
Hayatı olduğu gibi yazıda yakalamak için hissettiğimiz duygulan ve başımızdan geçen olayları kaydetmekten daha fazlasını yapmamız gerekir. Gördüğümüz şeylerin listesini çıkarmak sanatçılara özgü bir iş değildir. Bu listedeki maddeler ancak seçme, tercih etme ve düşünme süreçlerinin sonucunda doğal görünme fırsatını yakalayabilirler. Kitapları başkaları yazmış olsalar da onlarda kendimizle ilgili bir şeyler buluruz, garip bir paradokstur bu. Kitaplar bize kendi hayatımızın fark edemediğimiz yönleriyle ilgili bir şeyler anlatırlar. Başka birinin kaleme aldığı bir kitaptaki sözcükler, kim olduğumuzu ve nasıl bir dünyada yaşadığımızı tüm derinliğiyle kavramamızı sağlarlar. Örneğin; ben gençlikte karşılıksız bir aşka tutulmanın ne anlama geldiğini Goethe'nin Genç Wertherinden öğrendim. Politikacılarda ve reklamcılarda gözlemlediğim okumuş insanlara özgü ahmaklığın nasıl bir özellik olduğunu bana Flaubert'in Homais'si öğretti. Kıskançlık yüzünden perişan olduğumda ruhumda kopan fırtınaları Proust'un kaleme aldığı acı dolu bölümleri okuyunca anladım.
İyi kitaplar yalnızca duygularımızı ve çevremizdekilere benzer insanları betimlemekle kalmaz, bunların bizim betimlediğimizden çok daha güzel betimlenmesini sağlayan bir becerinin varlığına işaret ederler. Bu kitapların işledikleri gerçeklerin bizim de gerçeklerimiz olduğunu düşünür, ancak bu gerçekleri kitapları okumadan kendi kendimize dile getirmeyi başaramayız.
Proust'un kurmaca kahramanı Guermantes Düşesi gibi birini kendi hayatımızda tanıyor olabiliriz. Bu kadının kendini beğenmiş ve küstah bir havası olduğunu düşünebiliriz, ama bu havayı tam olarak çözüp anlayamayız ta ki Proust Düşes'in bir davranışını parantez içinde çok da üstünde durmadan anlatana kadar.
Son derece küçük ama hayati önem taşıyan iç sarsıntılarını betimlemeye odaklanmış bir kitabı bitirdikten sonra kendi hayatımıza döneriz; ancak artık farklı biriyizdir, çevremize başka bir gözle bakmaya başlarız, fark ettiğimiz ayrıntılar tabii ki yanımızda kitabın yazarı olsa onun da gözünden kaçmayacak ayrıntılardır. Zihnimiz, bilincimizde yüzüp duran kimi nesneleri yakalamaya ayarlanmış bir radar gibi çalışır. Bu çalışmanın bizde yarattığı etki sessiz bir odaya bir radyonun konmasına benzer. Oda yine sessizdir, ancak bu sessizlik radyonun yalnızca belli frekansları çekmesiyle bağlantılıdır, sessizliğin hüküm sürdüğünü düşündüğümüz bütün o zaman boyunca odada aslında Ukrayna'daki bir istasyondan ya da gece çalışan taksilerin telsizinden gelen sesler duyulmaktadır. Gökyüzünün aldığı farklı renkleri, yüzlerde aniden beliren değişik ifadeleri, bir arkadaşın iki yüzlülüğünü, önceden üzüleceğimizi aklımızdan bile geçirmediğimiz bir olayla ilgili, başkalarına göstermeden yaşadığımız acıyı fark etmeye başlarız.
Alain de Botton

16 Şubat 2011 Çarşamba

Zuhal'in Kahvesi

Michael Jackson'ın Thriller  albümü dünya çapındaki satışıyla tüm zamanların en çok satan albümü rekorunu kırmış. Yıllardır bu kadar büyük bir satış rekorunu başka bir sanatçı kıramadı, ikinci en iyi satış albümü Thriller'ın nerdeyse üçte biri satış yapmış? Micheal hayatı boyunca bu başarısının farkına varamamış hep daha iyisi daha mükemmeli için çalışmış bu büyük başarının, olağanüstü çıkışın keyfini, hazzını, gururunu yaşamamış ......bu kadar uğraş insanüstü varlık olma çabası, boşluk duygusu mu, hep bir şeylerin eksikliği mi, tam olmamışlık duygusu mu bu  huzura memnuniyete engel ...bir insanın bu kadar büyük başarılar elde ettiği halde mutluluğu yakalamaması kendini sevmemesi çok acı....Yaratığı büyük dünyayı içine sindirememek mi? Çok büyük başarılar ödüller paralar elde etmek herşeye sahip olmak ama kendine sahip olamamak ruhunu taşıyamamak.
“En güçlü parazit nedir? Bakteri mi, virüs mü, bağırsak solucanı mı? Fikir...Dirençli ve çok çabuk yayılır. Fikir beyne bir yerleşti mi yerinden sökmek neredeyse imkânsızdır. İyice şekillenmiş ve kavranmış bir fikir. İşte burada bir yere saplanıp kalır. Fikir son derece bulaşıcıdır. En küçük bir fikir tohumu bile yayılabilir seni sen yapar veya yok eder. Mesela dünyam gerçek değil fikri....”
Inception-Başlangıç filminden....
İnsan kendine bir dünya yaratır bir çember çizer büyük veya küçük sınırlar, hedefler koyar ama bir şeyi unutur daireyi tamamlayıp çemberi kapatığında kendisi dışarda kalırsa ....kurduğu hayata ruhu ile kalbi ile beyni ile inanmıyorsa o dünyaya ait olamıyorsa minik bile olsa  negatif bir fikire saplanmışsa hep bir şeyler eksik kalır. İster mega star olsun ister ister multi milyarder kendini tamamlayamıyordur belkide inanmadığı bir dünyaya ait olamıyordur.
Vehbi Koç dünyanın en zenginleri listesine girdiği halde tatillerini mütevazı sahil kasabasında yaparmış, çocukları dünyanın ultra lüks yerlerinde yatlarda tatiller yaparken kendisinin neden bu kadar basit tatilleri tercih ettiği sorulduğunda  "onlar Vehbi Koç'un çocukları ben ise basit bir bakkalın oğluyum" demiş......sahip olunan zengin hayata rağmen hala yokluk bilincinde olmak , kendini hala eski düzene ait görmek bilincinin kalıplarını kıramamak....
İnsan hayatında yeni, başlangıçlar, değişimler yaşarken kendiside bu hayatın içinde bizzat olmasa sadece gölge olur sadece konu mankeni olarak kalırsa yeni düzeni ıskalar. Zenginliği veya başarıyı hazmedemezse arafta kalır.

15 Şubat 2011 Salı

Hayata Dair


Bundan 20 yıl sonra yaptıkların değil yapamadıkların için üzüleceksin.

‏Dolayısıyla halatları çöz. Güvenli limandan uzaklara yelken aç. Rüzgarı yakala araştır düşle keşfet.Düşün onları seyredecek birileri olmasaydı kaç kişi Mercedes otomobil alırdı. Bilimde ve güzel sanatlarda en üstün başarılar tek başlarına çalışan kişiler tarafından elde edilmiştir. Hiçbir parkta bir kurul için dikilmiş bir anıt yoktur.
Yapabileceğin kadar söz ver.
Sonra söz verdiğinden daha fazlasını yap.
Oturarak başarıya ulaşan tek yaratık bir tavuktur.
Dertlerini gözyaşlarında boğmak isteyenlere dertlerin yüzme bildiğini söyle.
Dalın ucuna gitmekten korkma. Meyve oradadır.
Büyük adam büyüklüğünü küçük adama davranışıyla gösterir.
Şans bukelamun gibidir. Biraz zaman tanı mutlaka değişecektir.
"Tarihte en etkili 100 kişi" adlı kitabı okudum. Onların hepsiyle ortak olduğumuz tek şeyin zaman olduğunu hayretle gördüm.Günün sonunda kendini bir sokak köpeği kadar yorgun hissediyorsan bu belki bütün gün hırladığın içindir.
Başlamak için en uygun zamanı beklersen hiç başlamayabilirsin. Şimdi başla! Şu anda bulunduğun yerden elindekilerle başla. Gülümsediğinde güzelleşmeyen bir yüz hiç görmedim.
Kimi zaman içindeki o sessiz sese uzmanlardan daha fazla güven. Aerodinamik yasalarına göre o tombul ve tüylü arının hiç uçmaması gerekiyordu. Herhalde bunu ona hiçkimse söylemedi ki uçuyor.
Zamanlarının büyük bir kısmını para kazanmak ve saklamakla geçiren insanlar sonunda en çok istediklerinin satın alınamayacak şeyler olduğunu anlarlar. Öteki insanlardan daha akıllı ol. Yalnız bunu onlara söyleme
Mutlu olmanın en garantili yolu bir başkasını mutlu etmektir.

Hayatta ya tozu dumana katarsın ya da tozu dumanı yutarsın.
İyi çalışan sık gülen ve çok seven başarıyı elde eder.
İnsanin tüm evrende kesin olarak düzeltebilecegi tek bir sey vardir:
Kendisi

Aldous Huxley

14 Şubat 2011 Pazartesi

Aşka Dair



"İnsan Ruh-eşini gözlerindeki ışıktan tanıyabilir, ezelden beri insanlar gerçek aşkı böyle bulmuşlardır. Yaratılışın özü bir ve tektir, dedi. O özün adı da Aşk’tır. Aşk, pek çok yaşama ve dünyanın pek çok yerine dağılmış olan deneyimi yoğunlaştırmak için bizleri yeniden bir araya getiren güçtür. Ezelden beri var olan Ruh-eşlerimizin nerede olduklarını bilemediğimiz için bütün dünyayı aramak zorundayız. Eğer onlar iyi durumdaysa, biz de mutlu oluruz. İyi değillerse, bilinçsizce de olsa onların acısının bir bölümünü de biz çekeriz. Her şeyden çok da, her dünyaya gelişimizde en azından bir kez karşımıza çıkacak Ruh-eşiyle yeniden buluşmayı gerçekleştirmek zorundayız. Bu buluşma birkaç saniye de sürse, bunu gerçekleştirmekten sorumluyuz; çünkü o saniyeler beraberlerinde, ömrümüzün geri kalanına yetecek yoğunlukta bir Aşk’ta getirirler.
Kadın ya da erkek, Ruh-eşimizi kabullenmeden, hatta farkına varmadan yanımızdan geçip gitmesine de izin verebiliriz. O Ruh-eşini bir daha bulabilmek için yeni bir reenkarnasyonu beklememiz gerekir. Ve şımarıklığımız yüzünden, insanoğlunun kendisine icat ettiği en büyük işkenceyi mahkum oluruz: Yalnızlığa."
BRIDA-Paulo Coelho

Kadın anlatıyor.. "Bir gün bir kafenin köşesinde oturmuş Dorian Gray'in Portresi adlı romanı okuyordum. Bir adam yanıma geldi ve ne okuduğumu sordu. O adam şimdi kocam.. 10 dakika geç gelseydi.. Ya da ben romana dalıp o kadar kalmasam ve kahvem bitince gitseydim.. Ya o gün hiç o kafeye gitmeseydim.. Ya da o gün o hiç gelmeseydi.."
Adam, internetten okuduğu bir ilana bakıp iş için başvuruyor. Bekleme salonunda ayni ilanı okuyup gelmiş bir genç kızla tanışıyor.. Onu bir kahve içmeye davet ediyor ve..
Aşkın 500 Günü (500 Days of Summer) filminden...

12 Şubat 2011 Cumartesi

Aşka Dair

Paulo Coelho,Simyacı da derki:.....dünyanın konuştuğu ve yeryüzünün bütün yaratıklarının yürekleri ile anladıkları dilin,en temel ve en yüce bölümünü anladı delikanlı.ve AŞK'tı bunun adı insanlardan da çölden de daha eskiydi........çünkü bu dili bilen biri, ister çölün ortasında ya da ister büyük kentlerin göbeğinde olsun dünyada her zaman bir başkasını beklemekte olan biri bulunduğunu kolayca anlayabilir.ve bu iki insan karşılaşınca gözleri buluşunca bütün geçmiş ve bütün gelecek artık bütün önemini yitirir.yalnızca o an ve gökkubbe altın da herşeyin aynı EL tarafından yazıldığı gerçekliği vardır bu inanılmaz gerçek vardır...




Yemek Gazetesi

KİVİ
Uzmanlar C, E, B2 ve A vitaminleri ile bakır ve fosfor, yönünden zengin kivinin, kanser oluşumunu ve kabızlığı önlediğini, kanı sulandırarak kalp ve damar hastalıklarına iyi geldiğini açıklıyor.
Türkiye Diyetisyenler Derneği kivinin, zengin besin değeri, farklı lezzeti, vitamin, mineral, antioksidan, fitokimyasal ve lif içeriğiyle eşsiz bir meyve olduğunu söyledi. Kivinin sahip olduğu antimutajenik bileşikler, kanser oluşumu ile kabızlığı önlüyor ve kanı sulandırıyor. Kivinin kalp ve damar hastalıklarına iyi geldiğinin bilimsel olarak saptandığını belirten kurum ''Kivi dünyada yoğun olarak tüketilen 26 meyve içerisinde besin maddesi yönünden en zenginidir. Kivinin 100 gramında 100-400 miligram C vitamini bulunuyor. Bu oran diğer meyvelerle karşılaştırıldığında oldukça yüksek. Magnezyum içeriği bakımından da en zengin, yüksek potasyum miktarı ve düşük sodyum ile yine meyveler içerisinde ön sıralarda yer alıyor'' dedi.
HER DERDE DEVA
• Bu meyve yüzlerce yıldır astım hastalarında nefes açıcı olarak kullanılıyor.
• Erkeklerde iktidarsızlığa iyi geliyor.
• Prostat, akciğer ve kolon kanserini önlediği biliniyor.
• Kolesterolü düşürüyor.
• Depresyonu önlüyor.
• Vücutta kan şekerini düzenliyor.
• Görme sorunlarını iyileştiriyor.
• Bağışıklık sistemini güçlendiriyor.

11 Şubat 2011 Cuma

Aşka Dair

"Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını. "Aman sakın kendini" diye tembihler. Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği "bırak kendini ko gitsin!" Akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer. Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var"
Elif Şafak -AŞK-

10 Şubat 2011 Perşembe

Yemek Masası

Sevgililer Gününe az kaldı .....aşkı anlatan en tatlı kurabiyelerden örnekler, gerçekten çok yaratıcı çok güzel, önce göze sonra kalbe .....

9 Şubat 2011 Çarşamba

Yemek Mekan

En İyi 10 Beş Çayı Adresleri

Gündelik hayatın en keyifli molasıdır beş çayları. Şöyle ince bellide oldu mu içmelere doyulmaz.Hele beş yıldızlı lezzetlerle birlikte sunuluyorsa…Tiryakiler için beş çayının hakkını veren adresler.

1-Swissotel
Swissotel Lobby Lounge’ta Boğaz’a nazır çayınızı yudumlarken , pasta şefi Mathias Gauntron’un özel tarifleriyle keyfinize keyif katabilirsiniz.Pasta , kek, macaron,cookies,börek, yaprak sarma,kısır,sıcak ve soğuk tatlı çeşitlerinin bulunduğu çay büfesinde seçim yapmak zor.Hafta sonları 15.00 de açık büfe kuruluyor.Çay keyfi müzik dinletisi eşliğinde sunuluyor.Hafta içi sınırsız çay dahil 40 TL
Tel. 0212 326 11 00


2-Çırağan
Çırağan Palace Kempinski bünyesinde hizmet veren Gazebo Lounge&Restaurant’ta çay saati hergün 15.00’te başlıyor.19.00 ‘a kadar canlı müzik eşliğinde geleneksel Türk çayı servis ediliyor.Dileyenler dağ çileği , taze nane gibi bitki çaylarıyla kraliyet sofralarının vazgeçilmez markası Ronnenfeldt çaylarını deneyebiliyor.Çay saatine köy ekmeğinde küp domatesli dana füme,su böreği, limonlu bezeli tart gibi lezzetler eşlik ediyor.Kişi başı açık büfe keyfi 65 TL
Tel: 0212 326 46 46


3-Pera Palace Hotel
Otelin Kubbeli Salon’uher gün 15.00-18.00 saatleri arasında çay keyfine ev sahipliği yapıyor.İngiliz seremonisine uygun olarak gerçekleşen çay saati, fraklı garsonlarıyla geçmişte yolculuğa çıkarıyor. Çaylar gümüş takımlar içinde şık bir sunumla servis ediliyor.Krem peynirli,somonlu,dereotlu,rozbiftli mini sandviçle,marmelatlı kaymaklı macaronlar 5 çayının favori lezzetleriPiyano dinletisiyle renklenen açık büfe çay ziyafeti 55 TL
Tel: 0212 377 40 00


4-The Ritz Carlton
Salı, çarşamba, perşembe, cuma günleri 14.30-17.30 saatleri arasında otelin lobisinde çay büfesi kuruluyor.Çay menüsünde Ronnenfeldt ‘in özel çeşitleri bulunuyor.Çay keyfine sandviçten börekler,tatlıdan keklere bir çok cazip seçenek eşlik ediyor.Açık büfe çay keyfi 46 TL Masanıza gelecek tabak servis edilen mönü ise 42 TL
Tel. 0212 334 44 44


5-The Marmara
Otelin 20. Katındaki Tepe Lounge’ta İstanbul’un büyüleyici manzarasına karşı çayınızı yudumluyorsunuz.Her gün 15.30-18.00 saatleri arasında Şevket Uğurluer Orkestrasıda nostaljik şarkılarla çay saatine eşlik ediyor.Sınırsız çay ikramının yapıldığı ve özel lezzetlerin yer aldığı mönünün kişi başı fiyatı 45 TL

Tel: 0212 251 46 96


6-Demlik Cafe
Sütlücedeki Rahmi Koç Müzesini gezerken Demlik Cafe ‘de çay molası verebilirsiniz.Çayınızı kalsik otomobillerin arasında içiyorsunuz.Cam bardak bir ,fincan iki Tl.İsteğe göre tuzlu-tatlı kurabiye çeşitleri ve soğuk sandiviçler de var.Hafta içi 17.00 hafta sonu 18.00’e kadar açık.
Tel: 0212 369 66 00


7-Four Seasons Beşiktaş
Otelin saray binasında yer alan Lobby Bar&Lounge şömine karşısında 5 çayı keyfi sunuyor.Aromalı çayların yanı sıra zengin bir mönü var.Bu keyfi kekler,tartlar,mini sandviçlerle tamamlamak mümkün Kişi başı 40 TL
Tel: 0212 381 40 00


8-Aşşk Kahve
Nişantaşı ve Kuruçeşme'de şubeleri bulunan Aşşk Kahve de her saat demleme çay var.Yanında aynı gün fırından yeni çıkmış kurabiye ikram ediliyor.Mevsim meyvelerinden yapılmış pasta, ekler, minik tartoletler, beyaz çikolatalı tart da var.Çaylar 5-8 TL
Tel: 0212 231 92 72




9-Cafe Bunka
Japon Kültür ve Enformasyon Merkezi'nin altında hizmet veren Cafe Bunka çay saati için bir alternatif.Çaylar Japon Kültürüne uygun bir seremoniyle sunuluyor.Sadece yeşil çay bulunan mekan da kurabiyeler de var.Tek kişilik demliklerde sunulan yeşil çayların fiyatı 8,5-12,5 TL
Tel: 0212 251 15 80


10-Gezi İstanbul
33 yıldır beş çaylarının vazgeçilmez adresi.Pasta, kek, simit, poğaça ve kruvasanların yanı sıra el açması börek,paskalya çöreği, Musevi börekası, Selanik gevreği, ve şam kurabiyesi spesitalleri Bardak çay fiyatı 4,5-5 TL

Tel. 0212 292 53 53
İstanbul Life

8 Şubat 2011 Salı

Film

Bazen ilk görüşte bilirsin, o insan senin kaderindir. Bazen bir ömür ararsın, bulunmaz." Son günlerde seyrettiğim en güzel aşk filmi Aşk Tesadüfleri Sever..........oyuncular çok doğal ve iyi konusu çok özel belki imkansız ama aşka dair güzel bir film..................müzikleri de çok güzel ve filme uygun.....

Yönetmen: Ömer Faruk Sorak
Oyuncular :Mehmet Günsür, Yiğit Özşener, Belçim Bilgin 




Aşk tesadüfleri sever
Kader ayrılıkları
Yıllar geçmeyi sever
İnsan aramayı
Güller açmayı sever
Zaman soldurmayı
Eller birleşmeyi sever
Yollar ayrılmayı
Herkes geçmişi öder
Bir yol ayrımında
Başlamak istersen
Yeni bir hayata
Gölgeni yedek
Bırak ardında
Hayat tekrarları sever
Yeniden başlamayı
Kuşlar dalları sever
Kanatlarsa uçmayı
Murathan Mungan

Hayata Dair

 "Hayat oldukça iyi ama son perdesi çok kötü yazılmış bir oyundur"

Truman Capote

7 Şubat 2011 Pazartesi

Yemek Gazetesi

pH değeri yüksek su için

pH değeri yüksek, doğal mineralli sular, kemik sağlığından, kalp damar hastalıklarına kadar birçok hastalığın önlenmesinde son derece etkili oluyor. İçeriğinde bulundurduğu kalsiyum, magnezyum, florür, sodyum, bakır, selenyum ve potasyum gibi mineraller sayesinde vücudun ihtiyacı olan birçok minerali su ile almanızı sağlıyor. Bu konu üzerine araştırmaları da bulunan Uluslararası Hidroklimatoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Zeki Karagülle, suda bulunan minerallerin sağlığınız için çok önemli olduğunu belirterek, "Su alırken pH değerine, doğal mineralli olmasına ve içerdiği mineral düzeylerine çok dikkat edin" diyor.
Sabah