28 Ekim 2012 Pazar

Şiir

 
Haydi git güle güle
Güle güle sana
Acılara yeten gücüm
Mektuplara yetmedi
Demirlere yeten gücüm
Mektuplara yetmedi

Bu ne biçim sevgi
Nasıl kardeşlik
Bu nasıl dostluk
Bu ne beter sevda
Benim aklım ermedi.

Haydi git güle güle
Güle güle sana
İçli mektuplar gelmesin
Kavuşmaz uzaklardan
Yanık mektuplar gelmesin
Kavuşmaz dostluklardan.

Haydi git güle güle
Güle güle sana
Zincirlere yeten gücüm
Mektuplara yetmedi
Demirlere yeten gücüm
Mektuplara yetmedi.
AHMET KAYA  
 
*******
Sensiz geçmiyor bu günler biliyor musun
Yüreğine beni, beni soruyor musun
Öyle yalnız, yalnız kaldım biliyor musun
Türküler söyledim sana duyuyor musun
Yıllar oldu oralardan çıkamıyorsun
Bağlanmış elin ayağın kaçamıyorsun.

Bir kuş oldun gökyüzünde, uçamadın sen
Nehir oldun ırmak oldun, taşamadın sen
Çocuk oldun sokaklarda, oynamadın sen
Doğdun da büyüdün ama yaşamadın sen
Yıllar oldu oralardan çıkamıyorsun
Bağlanmış elin ayağın kaçamıyorsun.
AHMET KAYA  (28 Ekim 1957, Malatya - 16 Kasım 2000, Paris)
*******
 
 

21 Ekim 2012 Pazar

Hayata Dair


Çünkü biz çok alelade insanlarızdır

 Adamın biri, hiç kimse beklemiyorken Nobel Edebiyat Ödülü alabilir, adamın biri uzaydan dünyaya atlayabilir, paraşütle bir güzel inip tıpış tıpış evine gidebilir. Sınırlar zorlanabilir, alttan alta savaş dürtüklenir, bir tanesi zaten sanki çok normal bir şeymiş gibi gündelik, otuz yıldır devam eder, sokaklarda, fabrikalarda, bürokraside, hukukta tuhaf şeyler olur durur, hayat zorlaşır, iyiden iyiye pahalıya mal olmaya başlar. Eflâk-ı cihan biteviye çark eder durur. Biz hâlâ bizizdir ama. Mucizevi şeylerden bahsetmeyi bir görev biliriz. Çünkü biz çok alelade insanlarızdır. Birileri dünyayı döndürür, biz bir yerlere tutunup dünyanın dönüşünü izleriz. Böyledir bu, üzülecek bir şey yok. Gözler yukarılardayken aşağıda bin türlü acayip şey olur, ama önemsizleşiverir.

***
İnsan kafasını yukarı kaldırıp, orada olan biteni seyre dalınca, kendini, etrafını unutmayı başarabilirmiş. O yüzden üzülme Çinli adamı tanımadığına. Onu Türkçeye çevrilmesine gerek görülmeyecek kadar bilmeyen Türk yayıncısı bile bu kadar geç kalmışken, Nobel almışmış, Çinliymiş, komünistmiş ama muhalif değilmiş, askermiş, muhalifler zaten ondan pek hazzetmezlermiş; boş ver bunları. Adamın biri dünyayı yuvarlak görebilecek kadar yüksekten atlayıp yere yumuşacık iniverirken sen hâlâ aynı yerde, aynı sıkıcı hayatı yaşıyorsun diye hiç gamlanma. Kaldır başını yukarı, bak ne mucizevi şeyler oluyor hayatta. Memleket savaşa gidiyormuş, cezaevlerini dolduran binlerce tutsak açlık grevindeymiş, havayolu işçileri hâlâ direniyormuş, kadınlar, çocuklar eksiliyormuş, toprak kendi çocuklarını yutuyormuş, memleket Habil ve Kabil diye ikiye ayrılmış, kan gidiyormuş; bunları unut. Başını daha yukarı kaldır. Yıldızların parıltısı her şeyden güzeldir çünkü, hele de karanlıktaysan. Hadi bakalım.

Mahir Ünsal Eriş -AGOS-

13 Ekim 2012 Cumartesi

Hayata Dair





Hayatınızda sadece beş şeyi düzelterek, hem kaliteli hem de uzun bir yaşama sahip olabilirsiniz. 

- Tansiyonu kontrol etmek, 


- Sigarayı bırakmak, 
- Günde 30 dakika egzersiz yapmak, 
- Stresi kontrol atına almak 
- Yemekten zevk aldığınız sağlıklı gıdalarla beslenmek.
 Prof  Dr  Mehmet Öz

8 Ekim 2012 Pazartesi

Zuhal'in Kahvesi





Televizyonda büyük bir keyifle izlediğim bir dizi var Leyla ile Mecnun, aslında absürd bir komedi dizisi ama içinde çok güzel hikayeler var. Hem romantik , hem komik , hem duygusal, hem çok insancıl bir dizi izlemesi çok keyifli bir dizi. Dizideki karekterlerden biride İsmail abi çok renkli, pırıltılı, ışıltılı giyinen biri, küçükken annesi onları terk etmiş İsmail abi babasına annem bizi neden terk etti diye sorduğunda babası daha renki bir hayat istediği için gitti demiş. Ve o günden beri sevdikleri onu terk etmesin, sıkıcı bir hayatı olmasın diye renkli giyinir. İnsanın  güzel bir hayatı olması için, sevdikleri gitmesin diye renkli giyinmeye mi  başlaması gerekir ? Yaşadığın hayata renk katmak güzellik katmak için sadece üstüne giydiklerini renklendirmekle mi yetinmeli? Hayatı bir bütün olarak içinden dışına, ruhundan beynine, keyif ve mutlulukla, huzur ve umutla yoğurmadıkça renklerinde yapabileceği bir şey yoktur. Hayatın içinde her renk vardır eşit ve dengeli bir dağılım ile siyahlar, kırmızılar, griler veya maviler ......Bazı günler simsiyah kapkaranlıktır güneş bile aydınlatamaz ama hiç ummadığın anda çiçekler açar hayatın olmadığı kadar renklenebilir. Deniz bile her zaman masmavi değildir bazen bembeyaz köpük köpük olur, bazen grilerle dalga dalga olur bazen de berrak bir renk alır durgun ve çarşaf gibidir. İnsan da hayatının renklerini kendi seçer, hep karalar bağlayıp renksiz bir yaşamda sürebilir, gökkuşağı gibi rengarenk de yaşayabilir. Bazen herşey sararıp solar bazende rengarek olur.  Hayat herşeyi eşit verir, hastalığıda sağlığıda, üzüntüyü de neşeyide, ölümü de doğumu da her şeyi yaşatır insanlara. Hayatını nasıl renklendirdiğin elindeki boy kalemleri ile senin ressamlığına kalmış.

 
"En üzgün insan dahi gülümser; ve sürekli gülen insan bile arada bir ağlar ve gözünden yaşlar akar. Duygular sürekli olamaz. Onlar hareket eder, bu yüzden de onlar  duygulardır. Birinden diğerine sen sürekli olarak değişirsin. Şu an üzgünsün , sonraki an mutlusun. Şimdi öfkelisin, sonraki an çok şefkatlisin. Şu an sevgi dolusun, sonraki an nefret dolusun. Sabah güzeldi, akşam çirkindir. Bu böyle sürer." OSHO