28 Temmuz 2011 Perşembe

Yemek Gazetesi,

Sağlık Bakanlığı, artan sıcakların bazı sağlık sorunlarını da beraberinde getireceğine dikkat çekerek, sağlıklı beslenme önerilerinde bulundu. 

 Sıcaklık ve nem artışına bağlı olarak vücut ısısının arttığı, metabolizmanın bu yeni duruma uyum sağlamaya çalıştığı kaydedilen açıklamada, 

  "Kalp debisinde düşme, doku ve organlarda oksijenlenmede azalma, kalp atım sayısı ve kan basıncındaki artış nedeniyle yaz aylarında özellikle yüksek tansiyon, kalp yetmezliği ve koroner kalp hastalıklarında artış gözlenmektedir.
Ayrıca sıcaklıkların etkisiyle artan terle birlikte su ve mineral kaybı sonucu, bayılma hissi, bulantı, baş dönmesi gibi sağlık problemleri de görülebilmektedir. 
 Bu nedenle, yaz aylarında her gün en az 2-2.5 litre (12-14 su bardağı) güvenli su içilmeli, sıvı alımının karşılanmasında kahve, çay ve gazlı içecekler yerine süt, ayran ve meyve suyu gibi içecekler tercih edilmelidir.

Sıvı alımı, vücutta oluşan toksinlerin (zararlı öğeler) atılmasında, vücut fonksiyonlarının düzenli çalışmasında ve metabolizma dengesinin sağlanmasında önemli rol oynamaktadır.

Vücut direncini artırmak ve vücudun yeterli miktarda vitamin ve mineral alınmasını  sağlamak için sebze ve meyve çeşitlerinden yararlanılması önemlidir.

Kahvaltı günün en önemli öğünüdür. Yaz aylarında yapılacak kahvaltıda az yağlı peynirler, zeytin ve taze sebzeler bulunmalı, kafein içeren içecekler yerine de süt, meyve suyu, ıhlamur ve kuşburnu gibi bitki çaylar tercih edilmelidir.
 

27 Temmuz 2011 Çarşamba

Yemek Gazetesi,

Üzümü, çekirdeğini çıkarmadan yiyin

İster kırmızısı ister beyazı... Hem antioksidan hem de kalbi koruyor. Yazın en güzel meyvelerinden üzüm ve çekirdeğinin, sağlığa faydaları nedeniyle bol bol tüketilmesi gerekiyor. Üstelik üzümü sevmenin sağlığa sayısız faydası var. Üzüm ve çekirdeğinin sağlığa yararları üzerine yapılan araştırmanın sonuçlarına göre üzüm, mutlaka tüketilmesi gereken bir meyve.
TÜBİTAK tarafından destek verilen ve Ankara Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ertan Anlı yönetiminde yürütülen bilimsel çalışmada; ülkemizde yetiştirilen yerli ve yabancı sekiz farklı üzüm çekirdeğinin insan sağlığına faydalı antioksidan bileşikleri karşılaştırıldı. Araştırmanın sonuçlarına göre üzüm, hem sağlığa faydalı antioksidan bileşikler içeriyor hem de kalbi koruyor.
 Prof. Dr. Ertan Anlı, üzüm ve çekirdeğinin sağlığa yararları hakkında şu bilgileri verdi: “Üzüm ve üzümün işlenmesiyle elde edilen üzüm kabuğuyla çekirdeği, beslenmeye ve insan sağlığına yararlı bileşikleri nedeniyle son yıllarda oldukça önem kazandı. Günümüzde cibreden elde edilen öğütülmüş çekirdek, önce ABD, sonra Avrupa, nihayetin de Türkiye pazarında bitkisel ilaç olarak kullanılıyor ve ciddi fiyatlardan değer buluyor.
Üzümün kabuklarıyla çekirdeğinin bileşimi ve sağlığa yararı üzerine yapılan araştırmalarda üç temel konu üzerinde duruldu. İlki zengin fenolik yapısından ileri gelen antioksidan ve kalp sağlığını koruyucu etkisi. İkincisi antimikrobiyal özellikleri nedeniyle sağlık için yararı ve üçüncüsü de sağlık için yararlı yağ asitlerini önemli miktarda içermesiydi.
Üzüm, kabuğu ve çekirdeğiyle birlikte tüketilen nadir meyvelerdendir ve antioksidan maddeler en fazla çekirdekte (yüzde 65) ardından kabukta (yüzde 30) ve meyve etinde (yüzde 5) bulunur. 
Sabah

25 Temmuz 2011 Pazartesi

Zuhal'in Kahvesi

İnsanın normal ölçülerde  kendine güveni, olması kendini, sevmesi kendisiyle, gurur duyması güzel ve zor bir şeydir.  Herkesin bir takıntısı, kendisiyle bir derdi, kendine karşı sorunları vardır. Önemli olan sevabıyla -günahıyla kendini kabul edebilmek, iyi günde- kötü günde kendi yanında olabilmek. Ama narsizim boyutlarında kendini önemsemek kendini fazla abartmak hastalıklı bir ruh halidir. Kedinin aynaya her baktığında kendini ormanlar kralı aslan sanması misali insanın kendini dev aynasında görmesi de sorunlu bir ruh halidir. Egosu oldukça yüksek, kendini çok önemli, çok özel sanan insanlar özünde kendisiyle sorunu olan insandır. Kendini çok abartan insanın eleştiriye asla tahammülü yoktur nede olsa herşeyin en iyisini o bilir. Hayatta her zaman en parlak, en güzel, en özel, en başarılı olamazsınki!  Bazen birincisindir bazen sonuncu , kimse mükemmel değildir. İnsanın doğasında herşey vardır, başarı başarısızlık, iyi kötü, güçlü güçsüz her şey insanlar için. Önemli olan normal ölçülerde kendini sevebilmek kabul edebilmek ne çok abartıp kendini beğenmişlik, nede fazla tevazu gösterip silik sönük yaşamak. Kendini değersiz, önemsiz  hissetmekte hastalıklı  bir ruh halidir. Sağlıklı bir kişilik kendine karşı dürüst ve açıktır, kendini sevmek ama kendine tutarlı olabilmek.

Dünyanın en ünlü tasarımcısı Karl Lagerfeld ile yapılan bir röportaj da ;
"Zamane tasarımcıları modanın dikenli yollarında akıl sağlıklarını pek koruyamıyor. Kimi işi bırakıp kaçıyor, kimi depresyona giriyor, kimi intihar ediyor. Sorun ne sizce?- Kendilerini fazla ciddiye alıyorlar." 
  Kendini fazla abartmaya çok yüksek bir konuma çıkarmaya gerek yok kimse vazgeçilmez değildir. Dünyanın kendi etrafında döndüğüne inanmak büyük hata.........

Niceleri geldi, neler istediler,
Sonunda dünyayı bırakıp gittiler.
Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi?
O gidenler de hep senin gibiydiler.

Dünyada ne var, kendine dert eyleyecek,
Bir gün gelecek ki can bedenden gidecek,
Zümrüt çayır üstünde, sefa sür iki gün.
Zira senin üstünde de otlar bitecek
Ömer Hayyam


22 Temmuz 2011 Cuma

Film

Çok Yakın Ve Çok Özel-Up Close & Personal 1996

  • Yönetmen: Jon Avnet 
  • Oyuncular: Michelle Pfeiffer,  Robert Redford,  Joe Mantegna,
    Hafta sonu için seyredilecek güzel bir film arayanlara tavsiye edilir. Televizyon haberciliği dünyasın da yaşanan olaylar eşliğinde romantik bir aşk, özellikle Robert Redford hayranları için bile keyifle izlenilecek bir film..... 
    Celine Dion un harika şarkısı "Because You Loved Me" Filme gerçekten yakışmış
     
     

20 Temmuz 2011 Çarşamba

Hayata Dair

"  Hayatımdaki temel duygu nedir bilir misiniz? Yanlışlığın giderilmesi...  Filmlerde hep o anda ağlarım. Diyelim oğlanla kız karşılaşır, birbirlerini iten trükler olur. Birleşirler, bir yanlışlık yüzünden ayrılırlar , sonunda yanlışlık anlaşılır birbirlerine koşarlar.Orda ağlarım. Yanlışlığın düzeltildiği anda ağlarım. Her ilişkide, çevremdeki tüm ilişkilerde yanlışlığın giderilmesi önemlidir benim için, aşklarda, dosluklarda... dostluklar... Mutluluğumda onların da önemli yeri var. Düş kırıklığın uğradığım çok oldu, ama hep birine, birilerine bağlandım.Belkide fazla bir şey beklemedim. dostluk ilişkilerinde, sevgi ilişkilerinde, aradım, istediğim...  Nasıl demeli...  mertlik diyebiliriz...  Tam karşılamıyor ama mertlik,  ödün vermek...  başkaları adına kendini bir ölçüde riske edebilmek...  Fedakarlıktan söz etmiyorum. Fedakarlık güzel bir şey değil bence. Zaten fedakarlığın gerekmeyeceği bir ortam olmalı, bir durum olmalı hayatta..."
Cemal Süreya

18 Temmuz 2011 Pazartesi

Zuhal'in Kahvesi

Yaşadığı yer insanın sığınağıdır, kalesidir. Evi  insanın kendini en rahat hissetiği yerdir. Yaşadığı yer insan psikolojisi üzerinde çok etkilidir. Kendini evinde mutlu, huzurlu hissetmeyen insan hiç bir yerde mutlu  olamaz. İlk çağlarda vahşi hayvanlardan, soğuktan, sıcaktan korunmak için kendine klübe inşaa eden insan günümüzde kendini  evinde güvende ve rahat kılmak için modern evler inşaa eder. Bazıları köşkler, yalılar, villalar inşaa eder, bazıları bi oda gecekonduda yaşar. Tepesinde çatısı olsun kapısı kapansın ister, insan kendi ruhunu içinin huzurunu dört duvarda serbest bırakır nede olsa anahtarı kendi elindedir . Bazen de saraylar yapar ama bir gün bile içinde oturmaz. Bazıları o kadar çok ev değiştirirki hiç bir yerde huzur bulup yerleşemez, nede olsa her gittiği eve aynı sorunlu, huzursuz kendinide götürür.  Bazıları ise kök salmıştır aynı yerde taşınmak istemez, korkar elindekileri kaybetmekten yeni bir yere taşımaktan.
Geçen hafta öldürülen Arjantili ünlü şarkıcı Facundo Cabral'ın bir numaralı özelliği özgürlüğüne ve bağımsızlığına olağanüstü düşkünlüğüydü. Hayatında hiç evi olmadı. "Bir evle başlar bağlanmak" derdi, "Sonra o evi döşeyecek eşyalar alırsın, sonra başka eşyalar, sonra onların yerine yeni eşyalar.. Böyle gider..." Hep otel odalarında, yollarda  yaşamış. 
Ünlü şair Cemal Süreya’nın, hayatı boyunca 40’a yakın ev değiştirdiği ve bunun onda bir adres sorununa yol açtığı belirtiliyor.  Adres’in Cemal Süreya için “adeta bir takıntı, bir sorun” olduğu anlatılıyor. Buna göre, “Sürgünlük, yatılı okullar, mesleği dolayısıyla sürdürdüğü göçebe hayat, değişen eşler, evlilikler ve hayatın pratik yanıyla ilgili acemiliği” Cemal Süreya’nın sürekli bir düzen kurmasına olanak vermez.  Şair, değiştirdiği evlerin sayısını, şiirinde şöyle belirtiyor:
“Hiçbir semtte berberin olmadı,
 1954-1980 yılları arasında,
  26 yılda 28 ev değiştirdin;
  Leke kuşağı nasıl tanımaz seni.”

Kadın ve erkeğin ilişkilerinin resmi sonucuda "evlenmek" aynı ev içinde yaşamak. Kendine ait bir evde yalnız veya eşli bir düzen kurabilmek en önemlisi. İçinde kendini huzurlu, mutlu ve rahat hissedeceği bir yaşam alanı oluşturmak en güzeli. İnsanın  evinin kendi ruhuna, yaşam enerjisine uygun olması en doğrusu.
Eski aşıkların en büyük hayali pembe panjurlu bir evmiş, mutluluğun adresi içinde huzur bulunan pembe veya mavi panjuru olmasada  bir evmidir!.

14 Temmuz 2011 Perşembe

Hayata Dair

Kendini sevmek

Hayır, bunalımda değilsin; sadece dalgınsın. İçindeki hayatın dalgınlığı bu. Ve bir de seni çevreleyen hayatın dalgınlığı: Yunuslar, ormanlar, denizler, dağlar, ırmaklar...
Kardeşinin düştüğü yere sakın düşme; bir insana üzüleceğine, dünyada 6 milyar insanın yaşadığını düşün.
Hem sonra, yalnız yaşamak o kadar da kötü bir şey değil. Örneğin bana tek başıma yaşamak iyi geliyor. Ne yapmak istediğime tek başıma karar verebiliyorum ve yalnızlığım sayesinde kendimi tanımayı öğrendim ki, yaşamak için bu çok önemli.
Babanın 70 yaşına gelince kendini yaşlı hissettiği için düştüğü yere düşme. Baban Musa'nın 80 yaşında bir kavme rehberlik ettiğini, Rubinstein'ın 90'ında Chopin'i yorumladığını unuttu.
Hayır, bunalımda değilsin; sadece dalgınsın. O nedenle de bir şeyler yitirdiğini sanıyorsun. Oysa imkansız bir şey bu, çünkü sahip olduğun her şey sana verildi. Başındaki tek saç kılını bile kendin uzatmadın, o nedenle hiçbir şeyinin sahibi değilsin. Üstelik hayat senden bir şeyler alıp götürmüyor, seni bir şeylerden kurtarıyor. Daha yükseklere uçabilmen, mükemmelliğe ulaşabilmen için seni hafifletiyor. Beşikten mezara kadar hep okuldayız ve senin sorun dediklerin aslında gördüğümüz dersler.
Hayır, kimseyi yitirmedin; ölen sadece bizden biraz önce gitti, çünkü orada hepimiz buluşacağız. Üstelik, sevginin en güzel yanı, hep kalbinde olması. Kim İsa'nın öldüğünü söyleyebilir? Ölüm yok, sadece taşınmak var. Ve öte tarafta seni harika insanlar bekliyor: Gandi, Michael Ange, Walt Whitman, Aziz Augustin, Teresa Ana, anneannen ve de yoksulluğun insanı sevgiye daha da yaklaştırdığına, çünkü paranın insanı birçok şeyden uzaklaştırdığına ve bizleri birbirimizden kuşkulanır hale getirdiğine inanan annem.
Sadece sevdiğini yap, mutlu olduğunu göreceksin. Sevdiğini yapan başarmaya mahkumdur. O başarı da vakti saati gelince ortaya çıkacaktır, çünkü orada olması gerektiği an kendiliğinden orada olacaktır. Hiçbir zaman zorunluluktan ya da uzlaşmak adına yapma; sadece sevgi için yap. O zaman keyif içinde yaşayacaksın ve o keyifle her şey mümkün olacak. Ve de hiç çaba harcamayacaksın. Çünkü hayatın doğal gücü seni harekete geçirecek. Eşimin ve kızımın içinde bulunduğu uçak düştüğünde beni de hayatın o doğal gücü ayağa kaldırdı. Doktorlar en fazla 3-4 ömür biçtiklerinde beni hayatta tutan da o doğal güç oldu.
Tanrı sana bakmanla yükümlü tuttuğu bir insan verdi. O insan sensin. Önce kendini özgür ve mutlu kılmalısın ki, sonra başkalarıyla gerçek hayatı paylaşabilesin.
Kendinle barış, aynada kendine bak orada gördüğün insan Tanrı'nın eseridir. Hemen o an mutlu olmaya karar ver, çünkü mutluluk bir kazanımdır.
Üstelik mutluluk bir hak değil görevdir; çünkü sen mutsuz olursan, seni sevenleri de üzeceksin. Unutma, yaşamak için yeteneği ve cesareti olmayan bir kişi, bir tek kişi, 6 milyon insanı öldürttü.
Sevinmek için o kadar çok fırsat var ve dünyadaki yolculuğumuz o kadar kısa ki, acı çekmek zaman kaybından başka bir şey değil. Kışın karı, baharın çiçekleri, Perugia çikolatası, Fransız baget ekmeği, Meksika takosu, Şili şarabı, denizler, dereler, Brezilya'nın futbolu, Binbir Gece Masalları, İlahi Komedya, Don Kişot, Pedro Paramo, Manzanero'nun bolerosu, Whitman'ın şiirleri, Mahler'in, Mozart'ın, Chopin'in, Bethooven'in müzikleri, Caravaggio'nun, Rembrandt'ın, Velasquez'in, Picasso'nun ve Tamayo'nun tabloları... Yaşama sevinci veren o kadar çok şey bulabilirsin ki.
Ve kansere ya da AIDS'e yakalanırsan ortaya iki sonuç çıkabilir ki ikisi de geçerlidir: O kazanırsa, seni acıkarak, üşüyerek, uykusu gelerek, 'Canım çekti, haklıyım, şüphelerim var' gibi vıdı vıdılarıyla sana eziyet çektiren bedeninden kurtarır. Yok, sen kazanırsan, daha alçakgönüllü, daha müteşekkir olursun ve bu da seni kolayca mutlu eder.
Hayır, bunalımda değilsin; sadece şaşkınsın. Sana ihtiyacı olan çocuğa yardım et ki, o çocuk da oğlunun yol arkadaşı olsun. Yaşlılara yardım et ki, sen yaşlandığında gençler de sana yardım etsinler. Ölçüsüz ver; göreceksin, karşılığında sen de ölçüsüz alacaksın.
Sevginin objesine hatta sevginin kendisine dönüşecek kadar sev. Ve birkaç cinayetin ve birkaç intiharın dengeni bozmasına izin verme; iyi çoğunluktadır ama sessiz olduğu için fark edilmez. Bir bomba bir okşamadan daha çok gürültü çıkarır ama her bomba için hayatı besleyen milyonlarca okşama vardır. 

***
Facundo Cabral

11 Temmuz 2011 Pazartesi

Hayata Dair

Kader; yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergah bellidir. Ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse, ne hayatın hakimisin, ne de hayat karşısında çaresizsin.
(Şems-i Tebrizi)

10 Temmuz 2011 Pazar

Yemek Masası,

Bu gün sizlere sıradışı Fransız Pasta Şefi Eric Lanlard'ın özel pastalarını göstermek istedim.  Home Tv de yayınlanan programınıdanda izlediğim şefin tarifleride çok özel





8 Temmuz 2011 Cuma

Hayata Dair


"Savaş sanatlarında, doğru duruşa sahip olmadan ne etkililik ne güç sergilenebilir. Şahane sıçrayışlar yapabilirim, Bengal kaplanı gibi çığlıklar atabilirim ama yere iyice köklenmemişsem iyi bir cambazdan başka bir şey sayılmam. İyi bir duruşa sahip olan, dövüş sırasında dengesini kolay kolay yitirmez. Dik duruşda güç vardır ama katılık olmamalıdır; yoğunlaşma gereklidir ama sabitleşmek yanlıştır. Dövüşmek için müthiş bir biçimde hem orada olmalı hem de orada bulunulmamalıdır. En derin ruhsal arzular karşısında var olmak, suyun yüzeyini dalgalandıran aptal düşünceler karşısında ise yok olmak gerekir."
Susanna Tamaro


4 Temmuz 2011 Pazartesi

Zuhal'in Kahvesi


" Herşeyi yapmaya çalışan kişi hiçbir şey başaramaz" Robin Sharma

Hayatında hep aynı konumda olamazsın bazen başroldesindir, bazen yönetmen, bazen de seyircisindir. Her zaman aynı yerden bakmamalısın. Hep olayların içinde olmamalısın. Herşeyi kontrol altında tutamazsın bazen sadece konuk oyuncu olursun bazen de bütün filmi kurtaran başrol oyuncusu olursun. Her zaman aynı performansı gösteremezsin, her zaman çok başarılı olamazsın. Hep aynı konumda hep aynı performansta olursan da sıradanlaşırsın. Bırak bazen başkaları yönetsin, başkaları senaryoyu yazsın sen seyret akışına bırak kimseden rol çalma. İzlemen gerekiyorsa sadece seyirci ol. Durman gereken yerde durmayı katılman gereken yerde dahil olmayı bilmelisin. Herşeyi her zaman sen tek başına yapamazsın. Digerlerine  şans vermezsen herşeyi sadece sen yüklenirsen çabuk tükenirsin. Zaten sen hep yaptığın için farklılaşmaz, takdir görmez, alkışlanmazsın, izin verme.
Durduğun yeri çok iyi ayarlamalısın hep aynı noktada hep aynı pozisyon da olamazsın, yeryüzü  bile hergün bir parça yer değiştirirken sen nasıl sabit olursun. Bazen aktif olman gerekir elinden gelenin en iyisini yapar alkışlanırsın. Bazen pasif konumda olman gerekir. Sayılmak için saygı duymak gerekir. Özlenmek için uzak durmak gerekir. Alkışlanmak için sahne sırası geldiğinde oyuna gir.

1 Temmuz 2011 Cuma

Yemek Gazetesi,

Beslenmede yaz günahları

Yaz aylarında meşrubat tüketimi artıyor. Bu, susuzluk hissini azaltmak için başvurduğumuz masum bir girişim.
Ama dikkat etmezsek bu da ciddi bir yanlışa, önemli bir beslenme günahına dönüşebiliyor. Nedeni şu...
İster gazlı, ister gazsız, ister “meyveli”, ister çaylı, ister “kolalı” olsun her türlü meşrubatın ciddi bir şeker deposu ve kalori bombası olduğunun çoğumuz farkında bile değiliz.
Bir kutu meşrubat, yaklaşık 25-30 gram civarında şeker, 100-150 civarında kalori ihtiva ediyor. Çoğunun içindeki şeker de bildiğimiz bakkal şekeri “sakkaroz” değil, nişasta bazlı fruktoz!
Birçok üretici, çoğu meşrubatlarına artık sakaroz yerine saf fruktoz içeren nişasta bazlı şekerleri katıyor. Çünkü bunlar daha ucuz, maliyet bakımından da daha avantajlı.
Nişasta bazlı şeker eklenmiş meşrubatların kilo yönetimini ciddi biçimde zora soktuğu biliniyor. Çünkü fruktoz, insüline gerek kalmadan hücredeki metabolik işlevlerini yerine getiriyor, yani insülin olmadan da kullanılıyor.
Ayrıca fazla miktarda fruktoz, kan yağlarında artışa, karaciğerde yağlanmaya, kan şekerinde yükselmeye ve kilo yönetiminde zorlanmaya sebep oluyor. Kısacası aşırı meşrubat tükettiğinizde kilo almanız yanında, karaciğerinizi yağlandırmanız ve kan yağlarınızı yükseltmeniz de mümkün olabiliyor.
MEŞRUBATTAN ARA ÖĞÜN OLMAZ!
İster nişasta bazlı şekerle, ister bakkal şekeri sakarozla tatlandırılmış olsun meşrubatların hemen hepsi sağlık için ciddi bir fayda da ifade etmiyor. Mesela “yeşil çay” ya da “meyve suyu” konsantreleri eklenmiş meşrubatları “ara öğün” ya da “sağlıklı içecek” diye tüketmek asla doğru bir şey değil. Hele hele “ara öğün” olarak meşrubatı tercih etmek son derece hatalı bir yaklaşım...
Bana sorarsanız, taze sıkılmış meyve suları ve yüzde 100 meyve sularının dışında her türlü içeceğe mesafeli durmakta, bunları ölçülü miktarlarda tüketmekte yarar var. Çok canınız çektiğinde arada bir tadına bakmanız yeterli.
Taze veya yüzde 100 meyve sularını da ölçülü tüketmek lazım. Meyve suyu yerine meyvenin kendisini yemek daha akıllıca. Çünkü bir bardak yüzde 100 meyve suyunun da toplam fruktoz içeriği -taze sıkılmış olsa bile- oldukça fazla. Bir bardak meyve suyu 25-30 gram fruktoz ihtiva ediyor. Fruktozun fazlası kilo aldırıyor, şekeri, trigliseridi, ürik asidi yükseltiyor...

Fruktoza dikkat!
İnsan bedeni günde 15-20 gramdan fazla fruktozdan hoşlanmıyor. Hele hele 30 gramdan fazlasını kolay kolay tolare edemiyor. Miktar 50 gramı geçti mi de bağırıp çağırmaya başlıyor!
Bir bardak portakal suyu içtiğinizde de 30 grama yakın fruktozu damarlarınıza göndermiş oluyorsunuz. Eğer böyle bir şey yaparsanız, o zaman o gün boyunca asla şeker kullanmamanız, bal, pekmez, reçelden ve meyvelerden uzak durmanız lazım.
Kısacası soğuk yaz içeceklerinin her türlüsünün birer kalori bombası olmanın da ötesinde vücuda gereksiz yere şeker ve fruktoz yükleme riski var.
Bu nedenle ufak tefek sağlık yararlarını bahane ederek meşrubat tüketmenin hiçbir anlamı yok. Özellikle sıcak yaz günlerinde “soğuk içecek” ihtiyacını karşılamak istediğinizde bu konuda daha ölçülü kalmaya ve daha dikkatli olmaya çalışmalısınız.

Diyet içecekler masum mu?
Aklınıza şöyle bir soru gelebilir: Bu durumda tatlandırıcı eklenmiş diyet içecekleri tüketmek daha mı doğru olur? Bana göre bu da akılcı bir yaklaşım değil. Hatta daha da büyük ve tehlikeli bir günah!
Çünkü bugüne kadar hiçbir tatlandırıcının sağlık bakımından güvenceli olduğu kanıtlanmış değildir. Benim önerim, içecek ihtiyacınızı su ile karşılamanız, farklı bir içecek istediğinizde yağı azaltmış ayrandan şaşmamanız, canınız çok çektiğinde de ya taze sıkılmış yarım bardak meyve suyu ya da yüzde 100 meyve sularından biriyle su ihtiyacınızı gidermenizdir.
Keyif için tüketeceğiniz zaman da aşırıya kaçmamanızı öneririm.

Dondurma: Bir top yeter
Fazla miktarda dondurma tüketmeyi de sık yapılan yaz günahlarının arasına yerleştirebilirsiniz. Dondurma her şeyden önce yüksek kalorili bir besindir.
Ayrıca pek çok dondurma üreticisinin süt yerine süttozu, yağ olarak da margarin kullandıkları, dondurmaya gereğinden fazla şanti ve kalori unsuru besinler ekledikleri belirtiliyor. Bir top kaliteli dondurmaya tabii ki pek sözümüz olmaz! Ama siz yine de dondurma tüketiminizi abartmayın.

Prof. Dr. Osman MÜFTÜOĞLU-Hürriyet