5 Ocak 2013 Cumartesi

Hayata Dair


Osman Müftüoğlu'ndan çok güzel yeni yıl yazısı;
 
"Hayat enerjimizin kaynağı sadece yiyip içtiklerimiz değildir. Ruhsal bir enerji de üretiyoruz. Hayat ihtiyacı olan enerjiyi sadece bedende değil, ruhta da üretmek zorundadır ve enerjisini “bedenden çok ruhtan” almaktadır.
Enerjik ve canlı biri olmayı, her sabaha “zımba gibi uyanmayı”, gün boyu “taş gibi sağlam ve güçlü kalmayı” istiyorsanız, beden ve ruh enerjinizi birlikte üretmenin bir yolunu bulmanız lazım.
Bunun için de hayat çorbanızın içine sadece havuç, kabak, patates, soğan değil, birer tutam coşku, sevinç, keyif, birer parmak ümit, kahkaha, heyecan ve en az bir avuç da huzur katmalısınız.
Ruhsal enerjinizi artırma yolunda yapabileceğiniz daha pek çok şey var: Hoş görmelisiniz. Affetmelisiniz. Ruhlu bir hayata öncelik vermelisiniz. Dostluklarınızı güçlendirmeli, hayata tutkuyla sarılmalı, dahası tutkuyu şefkate dönüştürmeyi bilmelisiniz. Ben değil, biz demelisiniz. Sadelikte ısrar etmeli, çoğaldıkça azalabilmelisiniz. Geçmişte kimdiyseniz şimdi de o olabilmelisiniz. Dönüşümden korkmamalı, yenilenmeye direnmemelisiniz. Hayatınızı büyütüp ona yeni anlamlar katmayı ihmal etmemeli ama köklerinizi de güçlendirmelisiniz.
Hayat enerjisinin kaynağı bedenden çok ruhtadır. Bu sebeple nedenini anlayamadığınız yorgunluk, durgunluk, bitkinlik, halsizlik, uykusuzluk, hatta çarpıntı, yürek sıkışması, sırt, boyun, bel ağrısı, kaşıntı ve egzamaların kaynağını ruhsal enerjinizin azalması daha doğrusu ruhsal enerjiyi üreten iç jeneratörünüzün bozulmasında aramalısınız.
Bu tür bozulmalar ve bunların yarattığı sorunlarla en çok da korku, endişe, öfke, üzüntü, güvensizlik, kıskançlık, umutsuzluk gibi duyguların yoğunlaştığı dönemlerde karşılaşacağınızı unutmamalısınız.
Ruhsal enerji kaybını önlemek için yapılabilecek şeylerden bazıları da şunlar olabilir...
Her şeyden önce birazcık yavaşlayın. Sağlıklı bir ruh, bedeni ile yan yana yürüyen, ona gecede gündüzde, korkuda sevgide, tasada, endişede eşlik edendir. Hız bedeni ruhtan koparır, hayatı ıskalatır. Ruhunuzu bedeninizden ayırmayın, hızlandırıp yormayın. 
Beden ve ruhunuza baş başa kalmaları, konuşup anlaşmaları için zaman tanıyın. Dinlenmeye, uyumaya, gezip tozmaya ve hayatı daha çok paylaşmaya bakın.
Hayata daha çok dokunmak, huzur, keyif, neşe eklemek, “pas geçmemek” istiyorsanız ilk adımın yavaşlamak olduğunu aklınızdan hiç çıkarmayın.
Kabalık, öfke, kin, nefret, kıskançlık, endişe, panik gibi kavramları uzakta bırakın, kapınızdan bile sokmayın.


Olur olmaz şeylere kızıp sinirlenmeyin. Her şey, her zaman daha önce hesaplanan, ölçülüp biçilenden farklı boyutlar kazanabilir. Çevrenizde sizi üzen, bunaltan şeyler yoğunlaşabilir. Bunları da ‘çevresel bir kirlenme’ gibi algılayın. ‘Huzurlu olmak, içe dönük yaşamda da önceden örgütlü olmayı gerektirir.
Kafa karışıklığı, güçlük, çatışma ve karşıtlıklar hep olacaktır. Marifet, bu durumlarda da sinirlenmemek, kızmamaktır. İç sükûneti, olabildiğince korumaktır’ diyor Vincent Peale. Huzur ve sükûnetin ürettiği enerji, temiz, organik bir enerjidir.  Kızgınlık, öfke, nefret gibi zararlı şeyleri ihtiva etmez.


Hayat enerjisini daha fazla üretmenin bir yolu daha çok sevmektir.
Mümkünse de sınırsız, karşılıksız sevmektir. Sevgi oktanı çok yüksek, fiyatı çok ucuz, paylaştıkça çoğalabilen yakıttır. Ruhsal bagajınıza daha çok sevgi yükleyin.


Bazen kabul edin! Gerektiğinde tabiî ki direnmelisiniz. Ama uzun süreli dirençlerin, beyhude karşı gelmelerin, streslerin adrenalin, kortizol ve ensülin gibi “fazlası can yakan” ve “enerji azaltan” hormonları arttırdığını bilmelisiniz.
Her şeyin kontrol edilemeyeceğini, bazı şeylerin ilahi takdire bağlı olduğunu unutmayın. Biraz şans, kader, kısmet ve biraz da ilahi takdir hayatın içinde mutlaka vardır.
Elinize iyi kartlar gelmediğinde, mevcut kartlarla yetinin, sabredip bekleyin, mevcudu kabul edin,  ‘Bu da geçer’ deyin.  Hayat sonsuz bir enerjidir ve her enerji gibi bu enerjiyi de sürekli üretmek, üretirken tükenmemek, tüketmemek, kirletmemek ve iyi yönetmek gerekiyor.
Marifet hayatı uzatmakta değil, hayatı huzurlu kılmakta, ona yeni ve farklı hayatlar eklemekte, ritmini ve hızını bozmamaktır.
İnsanlar şişirilen kasları, silinen kırışıklıkları ile genç kalmıyor. Genç kalmak, yaşadığıyla övünebilmek, istediğinde başını alıp gidebilmek, istediğinde kaldığı yerden ya da sil baştan başlayabilmektir.  Hayata taraf olmaktır. Hayatı ıskalamamaktır. Hayatın içinde kalmaktır. Hayata her yaşta ve her sabah yeniden başlamaktır..."


1 yorum:

  1. ''Dağın arkası dağ olur''derler.Doğrudur,lakin bakarsan,beklemeyi bilirsen dağın arkası bağ da olur.Onun için ne sabrımı,ne umudumu yitirdim yalan dünyada.-Önce ekerim tohumları kara toprağa,sonra beklerim ki dönüşsünler ak koçanlara...Hayatın Renği kitabında,Cemal Gülas yukardaki satırların sahibi yaşlı kadını çok güzel anlatır.Hoca uzun uzadıya anlatmış,yaşlı ninemiz birkaç cümleyle özetlemiş kendince hayatı.fahriye 59

    YanıtlaSil