7 Aralık 2010 Salı

Yemek Gazetesi


Yılbaşı, ilk olarak milattan 4 bin yıl önce Babil'de kutlanmış. Baharın başlangıcı sayılan aydan sonraki ilk yeni ayın belirmesini, yeni yılın başladığı gün olarak kabul ediyorlarmış. Bahar, doğanın yeniden uyandığı ve dolayısıyla dünyanın yeniden yaşama döndüğü günler olduğundan, yeni yılın başlangıcı olarak algılanması da son derece mantıklı. Ama dünyanın çeşitli yerlerinde, tarih boyunca çok çeşitli takvimler uygulanmaktaymış. Bunlardan bazıları ayın, bazıları güneşin, bazıları da her ikisinin de hareketlerine dayanmakta. Tarih boyunca her medeniyet kendine uygun bir takvim ile yeni yılın başladığı tarih belirlemiş.

Eski Mısırlılar: Eylül ayı sonlarında Nil Nehri'nin taşmasının yeni bir yılın başlangıcı olarak kabul ediyorlarmış.
Babil: Yeni yılın başlangıcı kabul edilen baharın başlamasına birkaç gün kala Kral, elbiseleri alınarak uzaklara gönderiliyormuş.
Romalılar: Yıllarca yeni yılı 1 Mart'ta kutlamışlar ama dana sonra Sezar'ın aldığı bir karar ile M.Ö. 46 yılında takvim sistemi değiştirilmiş ve bugün halen kullandığımız sistem uygulanmaya başlamış. O tarihten itibaren ise yeni yılın başlangıcı 1 Ocak olarak kabul edilmiş.
Binlerce yıl önce, insanlar çam ağaçlarının sihirli olduğuna inanırlardı. Çünkü kış gelince tüm ağaçlar çıplak kalıp, yapraklarını dökerken, çam ağaçları yemyeşil kalmaya devam ederlerdi. Bu yüzden çam ağacını hayatın bir sembolü ve güneş ışığının, baharın yeniden geleceğinin bir işareti olarak gördüler.

 Almanya'da Martin Luther, karlı bir kış gecesi evine dönerken, ağaç dallarının arasında ışıldayan yıldızları görmüş ve o kadar hoşuna gitmiş ki, evine gidince ailesine bunu anlatmış, ama kelimelerle anlatmanın yetmeyeceğine karar vermiş olacak ki, dışarı çıkıp küçük bir ağaç kesip gelmiş ve ağacı yanan mumlarla süslemiş. İşte ondan sonra bu bir gelenek olup çıkmış. Tüm dünyaya yayılmış. İngiltere'de Kraliçe Viktoria, Prens Albert ile evlendiği gün Winstor şatosunda bir yılbaşı çamı yapılmış. Daha sonra göçmenlerle Amerika'ya da bu gelenek taşınmış.

Bir de efsane var: İsa'nın doğum gününde, tüm canlılar, bitkiler, herkes hediyeler getirmiş, zeytin ağacı zeytin, hurma ağacı hurma, elma ağacı elma vs. her ağaç kendi meyvesini getirmiş ama küçük çam ağacının getirecek hiçbir hediyesi yokmuş ve büyük ağaçlar onu göze görünmeyecek şekilde, arkaya itmişler. O zaman bir melek çam ağacına acımış ve bir grup yıldıza gelip çam ağacının dallarına konmaları için emir vermiş. Bebek İsa bu hoş görünümlü çam ağacını görünce, gülmüş ve onu kutsamış ve her yılbaşında, çam ağaçlarının her zaman çocukları memnun etmesi için ışıklarla donanmasını dilemiş.
İnternet alıntı






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder