13 Aralık 2010 Pazartesi

Zuhal'in Kahvesi


Yemek kültürü, yemek alışkanlığı insanlık tarihi kadar eskidir ilk insanlardan günümüze çok değişikliğe ugrasa da insan ve yemek ayrılmaz.Doğumdan ölüme dügünden bayrama hayatın her aşamasında yemek vardır.İnsanların biraraya geldiği her bahane de yemek farz olur. Beraber olmanın keyfine veya sıkıntısına yemek araç olur.İş aşk aile toplantıları her ne sebeb ile biraraya gelinmişse yemek ile sonlandırılır. Doğduğumuzda tatlı bir hayat için belki şerbetler kaynatılır, ölünce de arkamızdan helva kavrulur tatlı tatlı uğurlanmak için... Her özel günün önemli olayın yemeği kutlaması büyük olur. İnsan yemeden içmeden hayatın keyfini çıkaramaz ...Antik Yunan da iyi yemek ve iyi yaşam felsefesine inanan ve ömrünü bu felsefeyi yaygınlaştırmaya adayan Epicurus gibi...."iyi yemek iyi yaşam"

Herkesin yemeği yenmez..iyi aşçı olmak bir sanattır,yetenek gerekir güzel yemek yapmak maarifetir, sabır bilgi gerektirir.Kleopatra'nın aşçısı çok şanslıymış Marcus Antonius , bu aşçının hazırladığı yemeklerden o kadar memnun kalmış ki, koca bir şehir armağan etmiş kendisine! Osmanlı Sarayında da iyi yemek yapan aşçılar iyi mevkilere getirilerek ödülendirilmişler, Köprülü Mehmet Paşa, Damat İbrahim Paşa gibi...
Eski bir duvar yazısı "birlikte yemek yemediğim insan benim için barbardır" aynı sofrada oturmak dostluğu, benimsemeyi, bağlanmışlığı belirtir.Yemek yemek insanın en temel ihtiyacı olsada, insanların bir sofra etrafında yemek yemeleri sosyal ve kültürel birkikteliklerin de gereğidir.Fatih Sultan Mehmet yemeğini tek başına yermiş,vezirlerin,bilginlerin padişahın sağına sen oturdun soluna ben oturdum kavgaları yüzünden büyük sofralardan kalabalık yemek adetinden vazgeçilmiş.
Atatürk’ün sofrasına çağırılanlar; O’nun değer verdiği kişilerdi. Çoğu kez kalabalık bir topluluğu oluşturan bu kişiler; hepsi kendi alanlarında otoriter isim yapmış kimselermiş,sadece yemek yenmez her türlü konuda tartışmalar,bilgi ve kültür sohbetleri de yapılırmış. Dolmabahçe Sarayı'ndaki bir yemekte şiir sohbetinde Nazım Hikmet'in adı “asrın en büyük şairi” olarak anılmış, Atatürk de bu genç şairi merak edip bir polis gönderip sofrasına çağırmış. Nazım Hikmet gelen polise, “Paşa’ya benden selam söyleyin” demiş: “Ben Deniz Kızı Eftalya değilim.” Söylenene bakılırsa bu tersleme Dolmabahçe’ye ulaştığında Atatürk sinirlenmemiş, tersine, “Aferin çocuğa! İşte şair böyle olur” diye takdir etmiş.Nâzım’ın cesur itirazının efsane gibi dillerde gezdiği günlerde Abdülhak Hâmid’den gelen yemek daveti yeni bir ret cevabıyla karşılaşacak sanıldı. Ama Nâzım bu kez farklı tepki verdi: “Mustafa Kemal’in davetini kabul etmedim. Ama bir şairinkini reddedemem” demiş.
Balzac yemek yemeğe çok düşkün bir adamış.......hayatı boyunca yemeklerini kıtlıktan çıkmış gibi yemiş.
İsveç Kralı Adolf Frederick, yemeklere düşkünlüğü ile meşhurmuş. Frederick, 1771 yılında, 61 yaşındayken bir öğünde yediği, ıstakoz, lahana turşusu, havyar, lahana çorbası, ringa balığı, şampanya ve tam 14 porsiyon favori tatlısını yedikten sonra sindirim problemleri sebebiyle ölmüş.
İngiltere Prensesi Lady Diana da bulimia hastalığı vardı, krallara layık sofraların olduğu sarayda yeme bozukluğundan dolayı mutsuz ve hasta bir hayat; "Önce karnınızı bir sürü gereksiz şeyle dolduruyorsunuz. Geçici bir rahatlık veriyor. Fakat sonra kendinizden iğreniyorsunuz ve hepsini geri çıkarıyorsunuz. Bu, insanda bir süre sonra oldukça yıkıcı etki yapan bir tekrara dönüşüyor.” demişti.
Avusturya İmparotiçesi Elizabeth yani Sisi de yemek konusunda sorunluymuş hayatı boyunca belinin 40 cm inceliğini korumak için uğraşmış .Ve formda kalmak içi sürekli spor yapıp yemek yemezmiş........
Lady Di mutsuzluğundan dolayı yediklerini kusarmış ama eski Roma İmparatorluğunda ziyafetlerden sonra misafirlere özel tavuk tüyleri dağıtılırmış zevk için kendilerini kusturup tekrar yemek yerlermiş...
18 yy da 335 kg olan bir adam İngiltere'nin en ağır adamı" olarak kendini para karşılığı sergileyerek servet sahibi olmuş ama ölünce tabuta sığdırmak epeyi zor olmuş...
Hayatımızın her aşamasında yemek için bir sebeb yaratırız mutluyken, hüzünlüyken ,sinirli veya heyecanlı olduğumuzda iştahımız artar veya azalabilir. Casanaova da aşk için çikolata, istridye ve yumurta akının afrodizyak etkisinden çok faydalanrmış....
Don Juan'ın yazarı Lord Byron kilo almaktan korkan ama yemeğe düşkün bir adamış "bu dünya da özellikle korktuğum iki şey varki, aynı ölçüde yatkın olduğuma inanmam için haklı sebebim bulunduğunu söyleyebilirim, şişmanlık ve delirmek "demiş.
Mısır gevreğinin yaratıcısı Jhon Harvey Kellogs da kafayı sağlıklı beslnmeye takanlardanmış "maymun ne yiyorsa onu yiyin, yani aşırıya kaçmadan sade yiyeceklerle yetinin" demiş ve basit ,sade, bagırsakları çalıştıran tahıllardan vazgeçmemiş.
Amerikalı milyader Henry Ford asla şeker yemezmiş çünkü kristallerin cam parçaları gibi olan keskin kenarlarının iç organlara zarar vereceğini düşünürmüş.Kristallerin ıslanınca eridiğinin kendisine açıklanmasıyla ikna olmuş!
Yemek yemeği kendine takıntı yapmadan sağlık sorunu olmadan keyifle ve huzurla gerçekleştirmek.Her şeyin aşırısı tabiki kötü ama lezzeti ve özel tatlardan da vazgeçmek olmaz.Ne ölünce tabuta sığamayacak kadar şişman nede insanlıktan çıkmışçasna zayıf, normal ölçülerde olmak en doğrusu.
Lezzetli yemeklerin hoş sohbetlerin olduğu güzel ve özel sofraların daim olması dileğiyle....
insanoğlu haddini bilir
kem söz söylemez iken
elalemin namusuna
yan gözle bakmaz iken
bir sofra kurulmuş ki
halil İbrahim adına
ortada bir tencere
boş mu dolu mu bilen yok
alnı açık gözü toklar
buyursunlar baş köşeye
kula kulluk edenlerse
ömür boyu taş döşeğe
nefsine hakim olursan
kurulursun tahtına
çalakaşık saldırırsan
ne çıkarsa bahtına

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder